24 Aralık 2011 Cumartesi

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİNDE MÜZE EĞİTİMİ PROGRAMI

Müze nedir?
Müze aslında tarihinde koleksiyonculukla başlamış yani bir takım varlıklı kişilerin değer verdikleri nesneleri toplamasıyla başlamış. Geçmişi çok geriye giden bir öykü bu, ardından toplanan bu nesnelerin bir yere konulma ihtiyacında müze binaları ortaya çıkmaya başlamış. Daha sonra bunun bir yönetimi söz konusu, yönetilecek ve sergilenecek, topluma halka açılıp tanıtılması gerekiyor.

Dolayısıyla müze; toplumun ve gelişiminin hizmetinde olan, halka açık, insana ve yaşadığı çevreye dair tanıklık eden malzemelerin üzerinde araştırma yapan, toplayan, bilgiyi paylaşan ve sonunda inceleme, eğitim ve zevk alma doğrultusunda sergileyen, kâr düşüncesinden bağımsız sürekliliği olan bir kuruma dönüşmüş.

Yanına bir de müzenin yanı, eğitimsel yanı eklenmiş. Böylece yaygın bir eğitim kurumu niteliğine bürünmüş. İnsanlar müzeye geldiğinde farkında olsun ya da olmasın bir eğitim sürecine giriyorlar. Çünkü o nesneler bize bir takım şeyler anlatıyor. Kişisel olarak gidebilirsiniz, grup olarak gidebilirisiniz, öğrenci gruplarıyla gidebilirsiniz ama siz farkında olmadan izlediğiniz nesneler aracılığıyla bir eğitim süreci içine girmiş oluyorsunuz.

Çağdaş müzecilik anlayışının eğitim sürecinde sürekli olması gerekiyor. Bu anlamda müzecilik Almanya’da “yaşayan müze” fikriyle 18. yüzyılda, İngiltere’de ise 19. yüzyılın sonlarına doğru başlamış. İngiltere’de bazı belediyeler “okul müzelerini” özendirmeye başlamışlar, “Her okulun müzesi olsun” istemişler ve müzelerden nesne takviyesi almışlar. Çağdaş müzecilik anlayışında müze nesnesi ile öğrenci gruplarını bir araya getirecek programları oluşturan birimler kurulmaya başlanmış. Bu nasıl oluyor? “Şu eğitim sürecinde, şu konuda, şu müzeye gidilir” diye yönlendirmeler var. Ama günümüzde Batı’daki örneklerden biliyoruz ki her müze bir eğitim birimi oluşturmuş ve gelecek her yaştan öğrenci gruplarına göre bir takım eğitim hizmetleri vermeye başlamış. Bunların içerisinde her grubun öğretmenlerine yani öğrenci getirecek okulun öğretmenlerine verilen eğitimlerde var. Bu nerede yapılıyor? Müze de değil, müze eğitim birimindeki görevli eğitim elemanını okula yolluyor ve okulun öğretmenlerini eğitiyor ya da çocuklar müzeye gelmeden önce bir müze ziyareti için hazırlık aşaması yaptırıyor. Örneğin müzeyle ilgili bazı önemli bilgileri, görselleri duvarlarda sergiliyorlar. Çocuklar 10 -15 gün içerisinde teneffüse çıktılarında bu görselleri görerek onlara alışıyorlar, aşina oluyorlar. Müzeye gidip gerçeklerini gördüklerinde yadırgamıyorlar. Müzede geçirilecek süre kısıtlı olduğu için çocukların öğrenmeye hazır gelmesi öğrenmeyi kolaylaştıracağı için böyle bir ön çalışma programlamışlar. Okul grubu müzeye geldiğinde ise müzenin kendi rehberleri ile program dâhilinde tematik gezi yapılıyor. Yani müzenin tümü gezilmiyor, o günkü ziyaretin teması neyse onu ilgilendiren nesnelerle ilgili bir gezi yapılıyor. Bu müzeler eğitim programlarını uyguladıkları bir mekâna da sahipler, müze gezisinden sonra gruplar o mekâna alınıyor ve pekiştirici, daha ileriye yönelik tasarımları oluşturabilecekleri bir takım etkinlikler yaptırıyorlar.

Türkiye’de bu tip müzecilik anlayışı yeni yeni oluşmaya başladı. Öğrencilerin müzelere gelmesi artık önemli olmaya başladı ama genelde birçok müze bunun üstünde durmuyor, yeterli kadrosu da yok. Aslında bu konu eğitim için çok önemli, işin müzeden bakış penceresini bir yana bırakalım, biz eğitimden müzeye bakan bir pencere açalım, oradan bakalım.

Eğitimciler ve eğitim kurumları müzeden nasıl yararlanır? Müze, yazılı ve görsel belgelerle kronolojik olarak ya da tematik düzenlemelerle ve nesneler aracılığıyla geçmişi insanlara sunar. Biz nesneler aracılığıyla bütün bu bilgileri alırız. Müzeyi burada eğitim için kullanacağız ama kendi amacımıza uygun nasıl kullanabiliriz, bunun yöntemleri nelerdir?

Öncelikle müzeler, her yaş grubu çocuklar ve toplum için neden önemli sorusunu yanıtlayalım. Çünkü bir toplumda yaşıyoruz, müze topluma aittir ve toplumun geçmişini bize anlatır. Bunu da müze koleksiyonunda bulunan nesnelerle, sanat yapıtlarıyla yapar. Bir nesne iletişimi, o nesne ile ona bakan, izleyen, alımlayan kişi arasındaki iletişim söz konusu. Yani nesneye baktığımızda o nesneler bir toplumun kimliği, belleği. O nesneler de bir bellek deposu var ve geçmişimizi tutuyor bu nesneler. İnsanlık tarihinin geçirdiği bütün aşamalar o nesneler üzerine kayıtlı. Eskiden büyük aileler, büyük evler vardı ve o ailelerin büyükanneleri, büyük dedeleri ile onların hayatları hakkında biz çok bilgi edinirdik. Onlarda eskiye ait bir takım kullanım nesneleri bulunurdu. Şimdinin çekirdek ailesinde çocuklar bunlardan mahzun yetişiyorlar. İşte bu ulaşamadığımız şeylerin hepsi aslında müzelerde. Aile albümleri de aslında bir müzedir, çünkü çocukların görmediği aile geçmişi o resimlerde saklıdır.

Müzelerin neden gerekli olduğu sorusuna bir başka yanıtta kültürel değerlerimize sahip çıkma, koruma bilinci müzeler aracılığıyla çocuklarımıza daha kolay veriliyor olmasıdır.

Müzeler görsel eğitim araçlarıdır.
Kitaplarda çocuklara gösterdiklerimizi, bir takım etkinlik sayfalarıyla anlatmak istediklerimizi, yaptırmak istediklerimizi aslında doğrudan yaşanmış nesnelerle gösterebiliyoruz. Görerek, gözlemleyerek yapılan eğitimin çok daha kalıcı olduğunu hepimiz biliyoruz. Araştırma sonuçları var; çocukların görme duygusunu % 75, işitme duyusunu %13, dokunma duyusunu % 6, koklama ve tat alma duyusu % 3 kullanarak öğrendiklerini gösteriyor. Yani gerçek nesneyi ne kadar fazla gösterirsek özellikle okul öncesi çocukların öğrenme başarısı çok daha yüksek oluyor.

Müze koleksiyonunu zaman ve mekân ilişkisinde üç boyutlu olarak görmek, öğrencilere o havayı hissettirmek ve yaşatmak aktif eğitim açısından çok önemli. Soyut bir kavramdır zaman, bunu nasıl veririz, geçmişi nasıl anlatırız ya da bir nokta olarak değil zamanı bir boyut olarak nasıl algılatabiliriz? Gerçekten son derece zordur. Müzeyi okul öncesi dönemde çocuğun zaman algısını da vermeye çalıştığımız bir kurum olarak düşünebiliriz.


Müzeler kitap bilgisini de pekiştirirler.

Sınıf içi eğitiminde kitaplardan birçok bilgi öğretilebilir. Fakat bilgilerin içselleşmesi ve kalıcı olması için öğrencilerin öğrendikleri bilgiyi yaşantılarında kullanmaları gerekir. Tarihe ait birçok yaşam nesnesinin müzelerde bulunduğu ve bu nesnelerle karşılaşmanın eğitici yanı düşünülürse, müzelerin kitap bilgisini pekiştiren kurum olarak eğitimdeki hizmeti yadsınamaz bir gerçekliktir. Yani kitaplarda, eğitim süreci içinde öğrettiğimiz bilgileri görerek hele de müzede aktif bir gezi programına dâhil ediyorsak eğer çocukları, çok daha rahat o bilgiyi pekiştirmiş ve öğretmiş oluyoruz.

Müzeler çocuklara anlamaya yönelik bir ortam sunar.
Anlama, gözlemlenebilen, eleştirebilen ve geliştirilebilen performansa bağlıdır. İstenilen etkin performans, değişik durum ve ortamlarda bireyler arasındaki girift bilişsel şemalardan ortaya çıkabilmektedir. Müzelerin aktif örgün eğitime desteği bu noktada önemlidir. Müze, çocuklara farklı öğrenme ortamları sunar. Müze ortamı öğrencilere alternatif öğrenme yolları ile karşılaşma, nesneler ile aktif biçimde çalışma fırsatıdır. Bazı çocuklar için bu durum, daha formal olan sınıf ortamında pek görülmeyen yetenek ve becerileri gösterme şansıdır. Çocuklar bu şansa farklı ortamlarda, farklı öğrenme durumları göz önünde tutulan öğretme çeşitlikleri ile ulaşır.

Eğitim-öğretimde esas olan, elden geldiğince fazla duyu organını harekete geçirmektir. Şüphesiz ki her gezi çocuklar için yenidünyaların keşfidir. Doğayı, hayvanları gözlemlemek, incelemek çocukların öğrenmelerine olumlu yansır. Müze gezisinin diğer gezilerden nedir farkı? Kendimizden önce yaşayan insanların ruhunu hissettiğimiz yani bir zaman tüneli olarak algıladığımız bir mekândır. Bu yüzden diğer gezilere göre müze gezileri önemli diye düşünüyoruz. Tarihi öğrenmek, zamanı bir boyut olarak öğrenmek ve belki de doğru bir tarih bilinci edinmek için geçmiş, günümüz hatta geleceği de bağlayacak bir öğrenme ortamı sunduğu için müzeler diğer okul gezilerinden farklıdır.

Çocukların estetik algılarının oluşmasında, beğenilerinin şekillenmesinde de büyük katkısı vardır. Dönemim imbikten geçirilmiş en rafine güzellik anlayışının sonucu oluşturulmuş formlar, sanat yapıtları müzeleri bulunur. Çocuklar bunlarla karşılaşır, bunları görür ve haz alırlar.

Neler kazandırır?
Tarih bilincini kazandırır,
Gözlem yapma olanağını yaratır.
Öğrendikleri ve gördükleri arasında bir bağlantı kurmalarına yardımcı olur ve çocukları ister istemez düşünmeye zorlar.
Farklılıkları, benzerlikleri düşündürür.

Olayları bütün boyutlarıyla düşünmek, değerlendirmek yani çok boyutlu düşünme becerisi edinirler.
Neden-sonuç ilişkilerini de kurmaya başlıyorlar.
Geçmişle günümüzü karşılaştırma olanağı bulan çocuk mutlaka geleceği de düşünmeye başlayacaktır.
Gelişim ve değişimin devam etmesi çocuklar da düşünsel de olsa geleceği yaratma, tasarlama isteği oluşturacaktır.


Müzelerden nasıl yararlanmalıyız?
Diyelim ki bir müzeye gidilecek, bir müze kararlaştırıldı. Bunun için yasal yazışmalar yapıldı, Milli eğitimden, müzeden, velilerden, okuldan izinler alındı. Ama bunun ötesinde tabi her 15 çocuk için iki yetişkinin de olması gerekiyor. Okul-Aile Birliğinden ve velilerden mutlaka yardım istenilmesi gerekiyor. 25 kişilikse sınıfınız 12-13‘e bölebilirsiniz. Ona göre bir düzenleme yaparsınız.

Müze öncesi okulda eğitim
Onun dışında bir de bizim -yani eğitimcinin- yapmamız gereken bir programımız var. Çocukları bir müzeye alıştırmak, o müzeye nasıl gidilir, o müzede nasıl davranılır. Gittiklerinde süremiz sınırlı, o sürede en iyi, en randımanlı sonucu nasıl alabiliriz? Onun için önce ön eğitim yapmamız gerekiyor. Bunu bir haftaya da sıkıştırabilirsiniz veya 15 güne de yayabilirsiniz, sizin elinizde bu. Bunun için zaten hepimizin bildiği yöntemlerden yararlanıyoruz. Örneğin bizim çalışmalarımızda üzerinde bir çocuk bir de müze resmi çizilmiş, çalışma kâğıdı hazırladık. Arada değişik yollar var, bu yollardan geçerek çocuk müzeye gidecek. Bunu dağıtırsınız, ben bunu kendi elimle çizdim ve bu örneği koydum. Herkesin rahatlıkla çizebileceğini göstermek için elle yapılmış bir örnek. Ondan sonra çocuklara sorulur; Müze nedir? Orada ne vardır? Daha önce hiç müzeye gittiniz mi? Bütün bunlar konuşularak çocuk müze kavramına bir şekilde alıştırılır.

Örneğin drama yönteminden yararlanıyoruz. Çünkü drama farklı ortamlardaki yaşantıları çocuklara yaşatmak temeli üzerine kurulu, Müzede nasıl davranılır, üzerine çalışılır. Farklı ortamlarda, farklı zeminlerde yürüme draması. Biliyor musunuz bunu hiç yaptınız mı? Örneğin nerede yürüyebilirisiniz? Uzayda, çamurda, karda, kumda, taşta nasıl yürürsünüz? Bütün bunları yaptırdıktan sonra müzede nasıl yürürsünüz? Müzede koşulmaz yürünür, müzede elimizi, kolumuzu çok serbest rahat hareket ettiremeyiz, bir şeye çarpabiliriz. Müzede geri geri yürümememiz gerekir, çünkü önemli bir şeye çarpabiliriz.

Dün ben deniz müzesindeydim, başka bir nedenden dolayı oraya bir okul grubu geldi. Hepsinin elinde kutu kolalar, cipsler ve çok kalabalık geldiler. Oradaki görevliler hiçbir şekilde kontrol edemediler. Ben de panikledim, o kadar değerli şeyler, örtüler var ki Atatürk’ün yattığı yataklar, kullandığı masalar, masaların örtüleri. Önceden planlanmamış grup, müzeden izin almış ama müze onlara kendi kurallarını yollamamış. Demek ki müzenin içine elimizde yiyecek ve içecekle girmememiz gerekiyor ve geri geri gitmememiz, koşmamamız gerekiyor. Tüm bunlar dramayla çocuklara öğretiliyor. Başka birçok şey yapabiliriz.

Müzede

Müzede, öğrencilerin dikkat süreleri çok sınırlı dolayısıyla çok çeşitli etkinlikler yaptırmamız gerekiyor. Bazen çocukları sıra yapıyorsunuz, öndeki çocuk arkadaki çocuğun omzuna elini koyuyor ya da paltosundan tutuyor, çocuklar sırayla gezdiriliyor. Ya da bir yerde görmüştüm, kocaman ip vardı, kalın halat vardı, düğümler atılmıştı. Her düğüme çocuğun birisi tutunmuş, halatın başını ve sonunu bir öğretmen tutuyor, çocukların dağılmasını engelliyor. Ama biz bunu istemiyoruz. O yüzden küçük gruplar yapın yani gruplarınızı bölün istiyoruz. Örneğin bir grupla gezi yaparken diğer grubu beslenme için başka bir bölgede tutabilirsiniz sonra değiştirebilirsiniz grupları. Çocukların tümünü kesinlikle aynı anda aynı yerlerde dolaştırmıyoruz, daha önce öğretmenin gezi güzergâhını ayarlaması gerekir. İkincisi artı bir görsel malzeme getirmeyin. Bazı gruplar fotokopi getiriyorlar “Bakın bu böyle, bu da böyle” bir örnek gösteriliyor. Onun zıttı olarak başka bir fotokopi gösteriliyor. müzede eğitim gerçek nesneler üzerinden yapılmalıdır.

Çocuklara gözlem içeren bilgiler hazırlayabilirsiniz. O bilgiler içinde resimler olabilir. Örneğin “Sayfadaki heykeli müzede bulalım” diyebiliriz. Onun için bu görselle ilgili okulda birçok etkinlik yaptırabilirsiniz. Böylelikle çocuğun belleğine yerleşir. Görseli müzede de kullanabilirsiniz. Sonuçta çocuk nesnenin ya da sanat yapıtının gerçeğini görecektir. Ama arkeoloji müzesi o kadar büyük bir yer ki yönlendirmemiz, heykelin bulunduğu yer için bir takım ipuçları vermeniz de gerekebilir. Biz buna müze avı diyoruz. Benim kastettiğim müzede olmayan bir nesnenin ya da bir yapıtın fotokopisinin kullanılmamasıdır.

Müze sonrası okulda eğitim

Gezi sonrası da önemli, gezimizi yaptık, okulumuza döndük ardından bir hafta süreyle bununla ilgili bir takım çalışmalar yapmamız gerekiyor ki pekişsin. Bu çalışmalar içerisinde sanat çalışmalarına önem veriyoruz. Çünkü sanat ile öğrenme, yaratma ve düşünme boyutlarını bir arada kullanmalarını sağlıyor çocukların. Hem düşünüyorlar hem de değişik düşünceler ortaya koyuyorlar. Hepsini bir arada kullandıkları bir süreç geçiriyorlar. Belli bir ürün oluşturmaya yönelik bir süreç oluyor. Dolayısıyla çocuğun empati kurmasına, çok yönlü bakabilmesine, her alanda farklı düşünebilme becerilerini de kullanmasına yararlı oluyor. Tabi ki sanat etkinliği bir yerde sanatla eğitim içerisine giriyor. Müze demek sanatla da paralel bir çalışma yapmak anlamına da geliyor. Öğrenme bir bilgiyi bellekte saklamak, onları yeniden üretmek ve kullanmakla mümkün. Yeniden üretme ve sanat etkinliğiyle bir takım şeyleri yeniden yaratma, üretme yoluna gidiyoruz ve bilgiyi de bu yönde pekiştirmeye çalışıyoruz.

Sanat ile öğrenmede öğrenciler görmeyi, gördüğünü algılamayı, yorumlamayı, öğrendiklerini yaşam boyutuna taşımayı öğrenirler. Tabi ki semboller önemli bir takım şeyleri sembolleştirirler. Semboller yaratırlar, sembolleri kullanırlar ve sembolle anlatma yoluna da giderler.

Sanatla eğitimde grup çalışması olmasına gayret edin. O grup içerisinde bir takım şeylere kararlar versinler, problem çözme anlamında. Kendi düşüncelerini ve değerlendirmelerini oluştursunlar, onları savunsunlar. Gerektiğinde grup içerisindeki arkadaşının da düşüncesine değer versinler. Hep birlikte benzerlikleri ve farklılıkları görüşsünler, kavramları sorgulasınlar, detaylar üzerinde tartışsınlar ve o tartışmanın sonucunda bir ürün ortaya koysunlar. Sanat ile eğitim insanın özgürlük dünyasını ortaya çıkaran bir eğitimdir. Bunu ileri de şu çıkacak diye bir yönlendirme ya da bir sonucu belirleme değil o grubun insiyatifine bırakın. Bakalım ne çıkaracaklar.

Pekiştirme etkinlikleri ve geleceğe yönelik tasarımlar yapalım.

12 Aralık 2011 Pazartesi

OKUL ÖNCESİ ÇOCUK VE SANAT EĞİTİMİ

OKUL ÖNCESİ ÇOCUK VE SANAT EĞİTİMİ
Yard. Doç. Oya ABACI*

Okul öncesi eğitiminin çocuklar için çok özel bir yeri vardır. Çocuk ilk kez aile çevresinden ayrı olarak dış dünya ile tanışır. Bir anlamda kendi başına hayatı çözmek, karşılaştıkları problemlerle başa çıkmak, toplumsal bir varlık olarak kendi kişiliğini oluşturmak durumunda kaldığı bir arenanın içindedir. Kurum bunları sevgi dolu bir ortamda, aynı zamanda da sınırları belli bir program çerçevesinde çocuğa dayatmadan, hissettirmeden vermek zorundadır. Başka bir değişle çocuk bu kazanımları kendi keşfediyormuş gibi hissederek, zevk duyarak edinme durumundadır. Okul öncesi eğitiminde ‘Sanatla Eğitim’ dediğimiz, -öğrenmede sanattan yararlanma- bu noktada karşımıza çıkıyor.
Okul Öncesi Eğitim Programındaki İlkelere baktığımızda eğitimin planlı-programlı olması ve bunun da işlenişinde çocuklardaki yaratıcılığın geliştirilmesi, yaparak-yaşayarak öğrenmelerinin sağlanması kesin olarak dile getirilmiştir. Okul Öncesi Eğitimi, çocuğun bütünsel gelişimini destekleyici, etkinlikler üzerine kuruludur. Görsel sanat eğitimi de estetik ve yaratıcılığın gelişimini desteklemek ilkelerinin içinde çocuklara yaptırılan bir takım etkinlikler olarak karşımıza çıkar. Ne yazık ki birçok kez de, öğretilmek istenen konuya endeksli olarak estetik boyutu göz ardı edilerek uygulanır. Tabi ki sanatı bu dönemde öğrenmeyi zevkli kılacak, yaşamı çözdürecek, çocuklardaki yaratıcı düşünceyi körükleyecek bir yöntem olarak kullanıyoruz. Çocuklara gerçek anlamda sanat eğitimi doğrudan vermiyoruz. Ama yinede sanatın temel ilkelerini içinde barındıran –adı üstünde sanatla eğitim- bir eğitim yönteminin söz konusu olması gerektiğini de ne yazık ki unutuyoruz. Görsel sanat eğitimin, okul öncesi çocuğuna verilmek istenen davranış biçimleri ve öğretilmek istenen konuların kıskacında estetik değerlerin yok sayıldığı elişi çalışmalarının ötesinde yeri olması gerekmektedir. Bu durumda illede konularla örtüşecek uygulamalar yapmak gerekmez. Çünkü sanat çalışmaları konudan bağımsız, tek başına çocuğa birçok kazanım sunan tek öğretme yöntemidir.

Okul Öncesi dönemdeki çocuklara verilecek sanat eğitiminin çocuklardaki kazanımları şöyle sıralanabilir.
* Çocuklar görsel olgunluğa ulaşırlar,
* Farklılıkların ve benzerliklerin ayrımına varırlar,
* Renkleri, biçimleri ve dokuları tanırlar,
* Görsel bellekleri gelişir,
* Oranlar arasında ilişki kurmayı öğrenirler,
* Yaptıklarıyla gerçek yaşam arasında bağlantı kurmayı öğrenirler,
* El-göz-beyin koordinasyonları gelişir,
* Alet kullanmayı öğrenirler.
* Malzemeyi hangi amaçla kullanmaları gerektiğini öğrenirler,
* Giderek malzemeye belli anlamlar yüklemeyi, yaptıklarıyla düşünsel boyutta kendini ifade etmeyi geliştirir.
* Karşılaştırma yapmayı öğrenirler.
* Seçmeyi karar vermeyi denerler.
* Dikkat süreleri uzar.
* Sosyal ve duygusal alanda ilerlemeler olur.
* Hayal gücünü kullanmayı öğrenir.
* Kendi yapabilirliklerini tanımaya başlar.
* Grup çalışmalarında işbirliği yapmayı, gerekirse liderliği öğrenir.
* Düşündüklerini planlamayı, uygulamayı ve sonuçlandırmayı öğrenir.
* Grup çalışmalarında birlikte çalıştığı kişilerle doğru ilişkiler
kurmayı geliştirir. Dilini geliştirir. Kendini sözle ifade etmeyi öğrenir.
* Karşılaştığı problemleri yorumlayabilmeyi, çözüm yolları geliştirmeyi,
* Çok boyutlu düşünmeyi öğrenir,
* Yaratıcı düşünmeyi ve davranmayı öğrenir.

Her çocuk güdüsel olarak sanatsal etkinliklerde bulunur. Çocuklar doğaları gereği kendilerini bir şekilde ifade etme yolları ararlar. Sanat etkinlikleri de bu anlamda kullanabilecekleri en zevkli ve yararlı bir yoldur. Çocuklar yukarıda sıralanan kazanımları elde ederken değer yargıları arasına estetik bakış açısını da ister istemez edineceklerdir. Yeter ki sanatçı duyarlılığı olan eğitimcilerin elinde doğru yönlendirmelerle çocuğa yaklaşılabilsin.
 Okul Öncesinde amaca uygun sanat eğitimi sürecinin başarısı için gerekli koşullar:
Fiziksel ortam: Sanat etkinliklerinin uygulanacağı mekân çok önemlidir. Buralarının çocukların hareketlerinin kısıtlamadıkları, yerler kirlenecek, duvarlar boyanacak, gibi kaygılardan uzak, her çeşit materyalin ve bunları uygulayacakları masalar ile masaların dışında boş alanlarında bulunduğu
iyi havalandırılabilen, yeterli ışık alabilen bir mekan olması gerekmektedir. Sınıflardan ayrı olması idealdir. Sanat çalışmaları için ayrı mekanı olmayan kurumlar, bulundukları sınıfın yarısını silinebilir yer döşemeleri ile kaplayarak sanat çalışmaları için sınıflarında uygun bir köşe hazırlayabilirler.
Sanat eğitimi için gerekli materyallerin toplandığı köşeler, (dolaplar) sabit olmamalı, gerektiğinde yer değiştirilebilmelidir. Bu çocukların materyallere etkinlikler yapılırken rahatlıkla ulaşabileceği anlamına gelmektedir. Hatta bu köşeler (dolaplar) farklı işlevlere dönüştürülebilecek tasarımlarda da olabilir. Çok amaçlı kullanılabilen köşeler (dolaplar) çocukların hayal kurma ve hayallerinde kurdukları durumları ve kişilikleri yaratma, uygulama özgürlüğü sağlar. Bu durumda okul öncesi dönem çocuklarında sanat eğitiminin temel taşlarından birini oluşturur. Çocuk sayısına yetecek kadar boya malzemesi ve diğer materyallerin çocukların kullanımına sunulması da onların duygu ve düşüncelerini malzemeler yardımıyla ifade etme olanağını kısıtlamayacaktır.
Eğitim ortamı denilince akla yalnızca sınıf ortamı gelmemelidir. Çocuğa gözlem yaptıracak, uyarıcı bombardımanına tutacak, aldıkları uyarıları değerlendirecek, eskileriyle karşılaştırma yaptıracak, yeni değerler ürettirecek araştırtacak, bulduklarını deneme imkânı sunacak her ortam sanat eğitimi atölyeleridir.
Gelişim düzeylerine uygun programlar: Çocukta sanat eğitimi bedensel, düşünsel, duygusal ve sosyal gelişim özellikleri ile doğrudan ilgilidir. Çocukların çeşitli yaş dönemlerinde farklı yöntemlerde programlar uygulanmalıdır. Her yaş belirli çalışmalara kendi gelişimsel özellikleri ve bireysel yetenekleri çerçevesinde katılabilir. Bunun hiç bir zaman göz ardı edilmemesi gerekir.

• 2 - 4 yaş Karalama Dönemi:
Çocuk anne karnındaki gelişimini tamamlamış olarak doğar. Sıra dış yaşamdaki gelişimindedir. Bu gelişim anne karnından daha da uzun ve yavaş bir süreçtir. Büyüme süreci içerisinde ilk iki yılda dış dünyayı sezgileri ile tanır ve fiziksel olarak belli bir gelişim gösterir. Fakat iki yaş civarında bilişsel olarak vardığı nokta, fiziksel gelişiminin önündedir. Çocuk hareketlerini tam olarak kontrol altında tutamıyor, düzensiz hareketler yapıyordur. Çocuğun eline kalem verip, büyük bir kağıdın önüne oturttuğumuzda, bu anlamsız ve düzensiz hareketlerini kalem ile kağıt üzerinde karalama çizgiler yaparak somutlaştığını görürüz. Çocukların karmaşık karalamalar yapmakla başlayıp, dört yaşa doğru anlamı belli çizgiler çizmeye yönlendiği döneme karalama dönemi diyoruz.
Bu dönemde çocuklara bol bol karalama yapma fırsatı tanınmalıdır. Çocuk çizdikçe yaptıklarını anlatmaya, anlattıkça çizgilerini anlamlandırmaya başlar. Çocuk kaslarını daha kontrollü kullanmaya başladıkça karalamalar, düz, dalgalı, dairesel çizgilere dönüştükçe yavaş yavaş şemalar ortaya çıkmaya başlayacaktır. Ama unutulmaması gereken, çocukların bu dönemi kendi gayretleri ile kat edeceklerdir. Eline hiç kâğıt kalem verilmemiş beş yaşındaki bir çocuk, böyle bir olanağa kavuşunca, iki yaşındaki bir çocuk gibi karalamalarla çizmeye başlayabilir.
Bu dönemde çocuklara sert ve yumuşak uçlu birkaç değişik renk seçeneği bulunan kalemlerle, farklı zemin malzemelerin üzerine çalışma yaptırılabilir. Zemin olarak kullanabileceğimiz malzemeler beyaz resim kâğıtları, renkli fon kartonları, gazeteler ya da duvara yapıştırılmış kraft kâğıtları olabilir. Her zemin malzemesi üzerinde çocuklar farklı sertlikteki ve kalınlıktaki boya kalemleri ile farklı tatlar keşfedecektir. Bu da onun daha hevesle çalışmasını sağlayacaktır. Karalama döneminde çocuk renkleri seçmekte özgürdür. İlgisini çeken renkler daha çok canlı ve rengin gerçek tonlarıdır. Ara tonlar fazla ilgisini çekmeyebilir. Bazı çocuklar ısrarla hep aynı rengi kullanırlar. Bu durum, çocukta her hangi bir psikolojik sorun var anlamına kesinlikle gelmez. Yalnızca, diğer renklerle tanışması zaman alabilir. Çizdikleri boşlukta uçuşuyor izlenimi verecek kadar kağıdı istediği gibi kullanır. Çizgileri, bazen kâğıdın ortasında ufacık kalır, bazen de kâğıdın kenarlarından taşar. Mekân diye bir kavram bu dönemde henüz gelişmemiştir.
Pastel boyalar çalışmak için en uygun malzemelerden birisidir. Kalın olduklarından dolayı kolay kavranabilirler. Kâğıt üzerinde kolay kayarlar ve canlı renkler verirler. Pastel boya ile birlikte kullanıldığında suluboya da bu dönemde çocukların hoşlarına giden malzemelerden diğeridir. (Suluboya tek başına kullandırılmamalıdır.) Kağıtları yırtma ve yapıştırma (kolaj) tekniği, yoğurma maddelerinden oyun hamurları ve hazır materyallerle yaptırılan (örneğin, el, fırça, yaprak) baskı teknikleri bu dönemde çocukları sanatsal etkinliklerle tanıştırarak ileriki yıllar için bir ön deneyim kazandırır.

• 4 - 7 yaş Şematik öncesi Dönem
Karalamalar anlamı belli olan şekillere dönüşmeye başlandığında çocuklar şema öncesi döneme girmeye başlarlar. Bu dönemde çocuklar çevresindeki var olan her şeyle bilişsel olarak ilişki kurmaya başlarlar. Her nesnenin diğeriyle ilgisini kavrarlar. Bunların bir biçimi, bir rengi, bir dokusu olduğunu, keşfederler. Önceden çizdikleri nesne yada figürler havada uçuşuyormuşçasına kağıda yerleştirilirken, 5-6 yaşlarında mekanı keşfetmeleriyle birlikte bunlar bir çizgi üzerine sıralanırlar. İlk önceleri kâğıdın alt kenarı mekan çizgisi işlevini görürken daha sonra kağıdın alt kenarına paralel çizilen düz bir çizgi zemin olur. Henüz boşluğu keşfetmemişlerdir. Her şey bu çizgi üzerine dizilirken birbirleriyle olan orantısal ilişki bir yetişkininkinden farklıdır. Çocuklar evlerden uzun, gerçekte küçücük olması gereken bir çiçek de hepsinden uzun olabilir. Çocuk her nesnenin yalnızca kendi içindeki orantısıyla ilgilidir. Yavaş yavaş nesnelerin gerçek renklerini algılamaya başlasa ve bunu resimlerine yansıtmayı denese de genel olarak hala renkleri hala özgürce kullanıyordur. Ama yavaş yavaş ayrıntı artmaya başlamıştır. Özellikle ilgi duydukları konularda en ince detaya kadar inebilirler. Özellikle cinsiyetlerine göre ayrıntılarda farklı yaklaşımlar olur. Perspektif hiç yoktur. Bazen kuşbakışı, bazen de göz hizasından nesneleri aynı kağıda çizerler. Kendi var olduklarını bildikleri nesneleri görünmese bile görünüyor gibi çizebilirler.
Gelişimleri bu noktaya gelmiş çocuklarda artık hayal güçlerini kullandırmaya yönelik, tasarım yapma gücünü geliştiren, canlı tutan, bunları yaratıcılığa dönüştüren sanatsal etkinliklerin planlanması yerinde olur. Özellikle 6 yaşlarda sosyalleşmeleri geliştiğinden grup çalışmaları rahatlıkla yaptırılabilir. Her türlü boyayı, değişik araçlar yardımıyla kullanabilirler. Küçük kas gelişimleri kesip yapıştırma yani kolaj tekniğine olanak sağlıyordur. Görsel ve nesnel dokuların ayrımındadır. Kalıbı kendi hazırladıkları baskı tekniğini başarıyla tamamlayabilirler. Nesnelere değişik anlamlar yükleyebilirler. Proje çalışmalarında başarılı süreçler yaşayabilirler.

Bütünleştirici Sanat Eğitimi
Yaşam farklılıkların bütünüdür. Bireyin yaşantısı boyunca değişik etkinliklerden edindiği kazanımlar davranışa dönüşerek dışa yansır. Her bireyin yaşantısı aynı olamayacağı gibi, yaşanılanlardan da etkileşimi farklıdır. Bütün bu farklılıklar doğal olarak değişik yorumları ve değişik ifade biçimlerini doğurur. Bu farklılıklar da toplumdaki zengin kültürel altyapıyı oluşturur.
Sanat eğitimi de aynı yaşam gibi çocuğu farklı uyaranlardan yola çıkartarak düşüncede öznel bir bütünselliğe ulaştırır. Bu nedenle mutlaka sanat eğitimde farklı disiplinlerdeki sanatlardan –müzik, tiyatro, heykel, seramik, öykü, şiir, dans, bale, fotoğraf, sinema gibi- yararlanmak ve çocukların yaratıcı düşüncelerini değişik ifade etme fırsatları tanımak gerekir.


Değişik öğretim yöntemlerinin kullanılması:
Okul Öncesi dönem çocuklarına yaratıcı düşünmeyi öğretme, eğitimde sanattan yararlanma, bazı hedefleri öngörür ve değişik öğretim yöntemlerinin kullanımını gerektirir.

Bireysel Çalışmalar:
Hedeflerden ilki çocukların bireysel farklılıklarını kabul ederek, onların bireysel gelişimlerini desteklemektir. Her çocuk kendi potansiyeli içinde kendini geliştirmek zorundadır. Öncelikle çocukların yaşlarına uygun çizgisel gelişimlerini tamamlamaları gerekir. Her çocuğun gelişim hızı farklı olduğuna göre, eğitim süreçleri de değişken olmalı, yaşına göre malzemeyi tanıma ve kullanma becerileri gösterebilmeli, sonsuz eğitim malzemeleri ile düşündüğünü anlamlandırmayı becerebilecek duruma gelebilmelidir.

Grup çalışmaları:
Çocukların sosyal bir varlık oldukları ve ileride yaşadıkları toplumun yaratıcı bir bireyi olacakları düşünülerek onların sosyalleşmesini sağlayıcı grup etkinliklerini eğitimde kullanmak diğer hedeftir. Çocuklar yaşıtları ile birlikte olmaktan, bir şeyleri paylaşmaktan hoşlanırlar. Grup içinde çocuklar kendi kararları ile görev dağılımı yaparak birlikte iş yapmanın kurallarını uygularlar. Grup çalışmaları eğitimcinin seçerek oluşturduğu grupların ortak çalışması olacağı gibi bireysel çalışma olarak başlatıp sonra grup çalışmasına dönüştürülen bir etkinlikte olabilir. Grup çalışmaları, çoğunlukla proje eğitiminde kullanılır.

Proje Çalışmaları:
Proje çalışmaları grup çalışmaları olabileceği gibi bireysel çalışma olarak yaptırılabilir. Proje eğitimi verilen bir konunun ya da kavramın çocuklar tarafından irdelenerek, değişik anlatım biçimlerini değişik malzemelerle ortaya koymalarıdır. Burada bir problem vardır ve çocuklar tarafından çözüm bekliyordur.
Proje çalışmalarında çocuklara belli bir süre verilir. Zamanı iyi kullanmakta proje çalışmalarının hedeflerinden biridir. Bu süre içinde çocuklar kendilerine uygun olan görev paylaşımını yaparlar. Belli sürelerde toplanarak projeyi şekillendirirler. Bu çalışma sırasında çocuklar inisiyatif kullanırlar. Birbirlerinin düşüncelerine saygı duymayı öğrenirler. Kendi düşüncelerini savunurlar. Sonunda ortak bir ifade biçiminde anlaşarak, karar kıldıkları malzeme ve yöntemlerle projeyi sunuma hazır hale getirirler. Proje çalışması içerisinde kazanılan bilgiler kalıcıdır. Bu çalışmanın sonucundan çok, süreç içindeki kazanımlar önemlidir.

Müzelerden yararlanma:
Eğitimde okul dışı gezilerinin önemi yadsınamaz. Sanat eğitiminde de müzeler okuldaki eğitimin en önemli yardımcılarıdır. Çocuklar geçmişte yapılan sanatsal ürünleri geçmişten günümüze gelene kadar ki gelişimlerini değerlendirerek inceleme olanağı bulurlar. Müzelere yapılan geziler çocuklar için eğlendirici yanı ağır basar. Arkadaşları ve öğretmenleri ile birlikte geçirilen güzel bir gün farkında olmadan öğrenmeyi de sağlar. Çocuklar müzelerde sergilenen tarihi nesnelerle, yapıtlarla yüz yüze gelirler. Öğretmenin yardımıyla karşılaşılan tarihi nesne ya da yapıtın çözümlenmesi için sorular sorup yanıtların aranması gerekir. Müzelerde öğrenilenin kalıcı olması için, müze gezilerinin önceden planlanmış programın, önemli bir parçası olması gerekmektedir.

Eğitimcinin Rolü:
Her çocuk sanatsal etkinlikte bulunur ama yetişkinlerin yaptığını yapmaz. O kendi duygu ve düşüncelerini daha doğrusu algıladıklarını gelişim özelliklerine göre kendi yorumuyla dışa vurur. Hiç bir zaman bir yetişkinin yapabileceği özellikler çocuktan beklenmemelidir. Bu resim yoluyla, müzik yoluyla yada tiyatro olabilir. Beden dilini kullandığı müzikle birlikte yorumladığı performans olabilir, yazı olabilir. Hepsini karışımı olabilir. Önemli olan her çocuğun olayları farklı yorumlayacağı düşünülürse, farklı betimlemelerin çıkacak olmasıdır. Kısacası çocuk kendini ifade etmenin yollarını kendi bulur.
Eğitimcinin ille sanatçı olması gerekmemektedir. Sanatçı duyarlılığı olması, eğitimcinin sanatla eğitim arasındaki iletişimi kolay kurmasını sağlar.
Sanatçı duyarlılığı olan eğitimci, çocuklara nasıl yapması gerektiğini kesin ve yapılandırılmış uygulamalarla göstermez. Bunun yerine çocukların bireysel özellikleri doğrultusunda onların yaratıcılıklarına fırsat verici doğrultuda yalnızca yol göstericidir.
Eğitimci çocuklara, yaptıkları ile kendilerini ifade etme özgürlüğü tanımalıdır. Çocukların düşüncelerinde gelişen yaratıcılığı görselleştirmelerine, nesnelerle somutlaştırmalarına katkıda bulunmalıdır.
Çocukların yaptıklarını birbirleriyle kıyaslamamalı, birini diğerine örnek göstermemelidir. Bunun yerine farklı düşüncelerin yarattığı sonuçları teşvik etmeli, yinelemelerden çocukları kaçındırmalıdır.
Çalışmalarda gerektiğinde yol gösterici olur.
Grup çalışmalarında farklı ortamlardan gelen çocukların uyumlu bir yapı içinde kaynaşmalarına yardımcı olmalıdır. Bazı çocuklar grup içinde lider karakterleri ile öne çıkarlar. Grubu yönetirler. İyi bir sanat eğitimcisi lider karakterli çocukların bu yönünü bastırmaz. Ancak edilgin davranışlar gösteren çocukları, grup içinde etkin konuma getirecek minik desteklerle onların grup dışında kalmamalarını sağlar.
Sanat eğitimcisi, çocukların ürettiklerine bakıp onların kişilik ve psikolojik durumları hakkında kesinlikle yargıya varmamalıdır.
Hepimiz biliyoruz ki, kalıplaşmış düşünce ve yöntemlere takılıp, çocuklara yeterli uyaranları vermeyen sanat eğitimcisi, çocukların kişiliklerinin oluşmasında önemli katkısı olan, zengin yaşam deneyimleri sunan sanatın çok renkli dünyasından koparmış, çocuğu tek bir bakış açısı ile kısıtlamış değişik çıkışları olmayan loş bir koridora sokmuş olur.

Ailenin Rolü:
Çocuğun eğitiminde, okul öncesi dönem kurumları kadar aileninde etkisi çok büyüktür. Aile, kurumun verdiği eğitimi evde desteklemelidir. Ailenin yaklaşımı ile kurumun yaklaşımı paralellik göstermez ise çocuğun eğitimi olumsuz yönde etkilenebilir. Bu sanat çalışmalarında da aynıdır. Sanatı ve çocuğunun yaptığı sanatsal çalışmaları önemsemeli ve onu yüceltmelidir. Televizyonda sanatla ilgili programlara çocukların yönlendirilmesi ve ailenin yaşamında sanatsal etkinlikleri izlemeye yer verilmesi, çocuğu doğal olarak etkileyecektir. Sanatın renkli dünyasını tadan çocuklarda düşünsel anlamda mutlaka yaratıcı olacaklardır.
Sanatsal çalışmalarda öncelikle aileler çocuklarının ne yapacaklarını bilmeli, yaşlarının üstünde beklenti içine girmemelidirler. Çocuklarının yaşlarına göre vardıkları gelişim düzeyi onların sanat çalışmalarında da yapabilecekleri sınırı belirler. Örneğin 4 yaşındaki bir çocuk ağaç figürünü düz, dik bir çizgi tepesine karalama yumağı koyarak yapar. Rengini de genellikle kahverengi gövde, yeşil yapraklar olarak yapmaz. 6 yaşındaki bir çocuk ise ağacı 4 yaşındakine göre daha ağaca benzer formda yapabilir. Fakat gene de kendini ağacın gerçek renklerini kullanmak zorunda hissetmez. Her iki çocuk ta normal gelişim süreçleri içinde normal olanı yapıyorlardır. Bu çocuklardan ‘Buna ağaç diyorsun, ama hiç benzemiyor.’ Ya da ‘Hiç bu renkte ağaç gördün mü?’ gibi sözlerle yaptıklarını sorgulamamak gerekir. Tersine farklı ve yaratıcı düşüncelerini onaylayıp, kutlamak gerekir. Yaptıkları sorgulanan çocuk, eleştirilmemek için yapmamayı tercih etme yoluna girebilir. Bu da onu yaşıtlarının gerisine itebilir.
Çocuklar yaptıkları beğenilsin isterler. Okul öncesi kurumlarında yaptıkları çalışmalar eve getirildiğinde bir süre odasında bu işler için hazırlanmış panosunda, ya da evin uygun bir köşesinde sergilenmelidir. Bu çocuğun başarılı olma duygusunu tatmasını sağlayacaktır. Ayrıca çocuğa evde de sanat çalışması yapma imkanı mutlaka yaratılmalıdır.

Okul Öncesi Dönem Görsel Sanat Eğitiminde Kullanılabilecek Malzemeler

Boyalar:
Çocuğa sağlık açısından zarar vermeyecek her türlü boya malzemesi kullandırılabilir. Bunlar su bazlı boyalar ve boya kalemleridir.
Pastel Boya
Pastel boyalar kuru boya kalemlerine göre daha kullanışlıdırlar. Pastel boyaların renkleri daha canlıdır. Kalın olmaları çocukların kavramasını kolaylaştırır. Ayrıca yağlı pasteller, kağıt üzerinde rahat kayarlar. Bu da çocuklar için kullanma kolaylığı demektir. Üstelik kuru boya kalemleri gibi uçları kırılmazlar.
    Beyaz resim kağıdı üzerine pastel boya

Keçe Kalemler
Çizgisel çalışmaya uygundur. Net renk verirler, kağıt üzerinde kolay kayarlar. Keçe uçlu kalemler, yetişkin denetiminde çocuklara kullandırılabilir.

    5 yaş 
     Keçe uçlu kalemle beyaz resim kağıdı üzerine çizgisel çalışma

      6 yaş
      Beyaz keten kumaş üzerine keçe uçlu kalem ve sulu boya ile çalışma

Sulu Boya
Su bazlı boyalar içerisinde okul öncesi eğitim kurumlarında en çok kullanılan boya suluboyadır. Fakat kullanımları zordur. Çünkü suluboya tekniği yetişkinlere göredir. Okul öncesi çocuklarıyla tek başına suluboya kullanıldığında çalışmanın olumlu sonlanması beklenemez. Çocuk hemen bütün renkleri birbirine karıştırır, kağıdını suyun fazla kullanımıyla yırtmaya kadar götürür. Bir resim yapmanın tatminine varamadan resim kağıdı ya çamurlaşmış renklerle bulanır ya da resim kağıdı delinir. Sulu boya tekniğini çocuğa öğretemeyeceğimize göre yalnızca renklendirme amacıyla, çoğunlukla da pastel boya ile birlikte kullanılır.Pastel boya ile yapılan resim suluboya ile devam ettirilir. Kolu kolay yorulan çocuklar resim kağıdının tümünü pastel boya ile dolduramazlar. Sulu boya ile devam ettiklerinde su bazlı olan suluboya yağ bazlı pastel boyanın üstünü örtmeyeceğinden, pastel boyanın boyamadığı boş yüzeyleri boyar. Böylece hem resim kağıdının bütünü boyanır, hem renk ve doku zenginliği olşur, hem de çocuk daha uzun süre sanat etkinliğine kendini odaklamış olur.




Akrilik Boya
Okulöncesi çocukları için oldukça uygun bir malzemedir. Su bazlıdır fakat suluboya gibi şeffaf değil yüzeyi kapatıcıdır. Akrilik boyalar bu yaş çocuklar için en uygun olmasına karşın, yüksek fiyatlarından dolayı birçok okul öncesi kurumuna girememektedir. Minik tüplerde ve kavanozlarda satılan bu boyaların yerine, ekonomikliğinden dolayı tercih edilen tutkallı boyalar kullanılır.
Tutkallı Boya
Tutkallı boyayı öğretmen kendisi yapar. Malzemesi toz (toprak) boya, beyaz (plastik) tutkal ve sudur. Nalburlarda (büyük kentlerde kırtasiyelerde gramlık poşetlerde de satılır) kilo ile satılan toz (toprak) boyalar su ile karıştırıldığında sulu boya yerine kullanılabilir. Ama en güzel kullanım yolu, bu karışıma bir miktar beyaz (plastik) tutkal katılmasıdır. Tutkalın ve suyun miktarını istediğimiz gibi ayarlayarak boyanın yoğunluğunu (akışkanlığını) farklı tutarak, farklı kullanım olanakları sağlayabiliriz.

Tutkalı az, suyu çok tuttuğumuzda suluboya, tutkalı çok, suyu az tuttuğumuzda guaj boya yerine kullanabiliriz. Tutkal ve boyayı aynı oranda katarak suyu azaltırsak parmak boyası, Suyu daha da azaltırsak yoğurma maddesi (oyun hamuru) olarak kullanabiliriz.



                                                        Oyun hamuru ve atık malzemeler


Karışımın içine yaptırılacak çalışmaya uygun değişik başka malzemelerde katılabilir. Örneğin, oyun hamuru hazırlanacak ise isteğe bağlı olarak içine tuz, iri taneli kum ya da talaş katılabilir. Fırça ile kullanımında toz şeker katılarak şekerli boya olarak kullanabiliriz. Tutkallı boyalar her çeşit kağıt üzerinde ve cam, kumaş, plastik yüzeyler, duvar, taş, metal, ahşap gibi bütün zeminlerde rahatlıkla kullanılabilir. Sulu boya gibi şeffaf değil, kapatıcıdır.

Tutkallı boyayı yoğunluğu az (akışkanlığı çok) olarak hazırlayıp ağzı sıkı kavanozlarda –ısı kaynağından uzak- günlerce bozulmadan saklayabiliriz. Kurumaması için karışım üzerine bir miktar su eklemek gerekir. Çocuklar çalışırken hata yapma şansı tanınır. Boya ziyan olacak kaygısıyla çalışma yaptırılması onların deneme yanılma özgürlüğünü elinden alır. Tutkallı boyalar ekonomik oluşlarından dolayı rahatlıkla harcayabilecekleri boya olmasından dolayı da okul öncesi kurumlarının tercih etmesi gereken boyadır.

Yoğurma maddeleri:
Kil ve oyun hamuru dediğimiz plastelin çocukların severek yaptığı çalışmaların başında gelir. Okul öncesi çocuğu için dokunmak çok önemlidir. Yalnızca gözleri ile görmek öğrenmesi için ona yetmez. Bu yüzden yaratacağı formu istediği gibi parmakları ile şekillendirirken, aslında kavramaya ya da çözmeye çalıştığı bir problemle karşı karşıyadır. Sonunda boğuşma biter ve çocuk yarattığı forma kendince bir anlamlar yükler.
Plastik tutkal, un ve tuz ile eğitimcinin hazırladığı oyun hamuru ya da oyun hamurundan biraz daha sert olan kil, okul öncesi çocuklarının parmaklarını kuvvetlendirmek, küçük kaslarını geliştirmek için de idealdir. Oyun hamurunda istenirse yapılan çalışma bozulur ve aynı hamurdan daha sonra tekrar yararlanılabilir. Kil ile yapılan çalışma, kurutulup uzun süre saklanabilir.

Atık Materyaller:
Çocuklar elleriyle tutabildikleri, kavrayabildikleri nesnelerle daha kolay iletişime girerler. Onları birbirleriyle eşleştirir, yan yana, üst üste koyarlar, birbirlerine ya da başka düzleme yapıştırırlar. Bunlar, yabancı olmadıkları, tanıdıkları malzemelerdir. Evde biriktirdikleri, biriktirirken de nerede ve nasıl kullanacaklarını düşündükleri malzemelerdir. Her artık materyali işlevinden farklı bir şeye dönüştürmek, onlar için hem zevkli bir etkinlik, hem de bilişsel gelişim süreçlerine bir katkı demektir. Yalnız bunları yaptırırken estetik boyut göz ardı edilmemeli, elimize geçen her malzemeyi yığma biçiminde çocuğa kullandırmamalıyız.

OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE GÖRSEL SANAT EĞİTİMİ YÖNTEMLERİ 


Yöntemler:
Çocukların ifade araçları malzemeler bu malzemeleri kullanış biçimleri ise yöntemlerdir. Yöntemler ayrı gibi görünse de çocukların elinde birbirini tamamlayan ifade olanaklarıdır. Bu nedenle hiç bir zaman ayrı ayrı kullandırılmamalı, çocuk anlatmak istediği düşünceyi birkaç yöntemi bir arada kullanarak da yapabilme özgürlüğüne sahip olmalıdır.

Boya:
Pastel boyalarla değişik kağıtlara çocuklar içlerinden geldiği gibi özgürce çalışabilirler. Çizgisel çalışmalarda her çocuk başarılıdır. Fakat yüzey boyamada zorlanan çocuklar olabilir. İlle de tüm yüzeyin boyanması gerekmemektedir. En azından pastel boya ile. Kolu yorulup bırakan çocuklar ya da ilgi süreleri bu çalışma için bitmiş olan çocukların, kalın fırça ve sulu boya ile çalışmaya devam etmesi sağlanmalıdır. Sulu boya pastel boyanın boyamadığı boş yüzeyleri kolayca doldurur. Üstelik yağlı yüzeylerde tutmadığı için pastel boya ile yapılan resmi de kapatmaz. İlgi sürelerini pastel boyada bitiren çocuklar için çalışmaya sulu boya ile devam etmek onlar için farklı bir çalışma olacağından, bu çocukların ilgisi yeniden yapılan çalışmaya yoğunlaşacaktır.
Sulu boya ya da guaj kıvamındaki tutkallı boya fırça yardımıyla kullanılabileceği gibi, başka materyaller yardımıyla da sürülebilir. Örneğin dal parçaları, çocukların kendi parmakları, süpürge, çam ağacının yaprakları gibi. Boyalar yalnızca sürülerek değil, damlatma, püskürtme, boyalı kâğıtları birbirlerine sürtme yoluyla da kullanılabilirler.
Keçeli uçlu kalemler, çizgisel çalışmalarda güzel sonuç verirler. Fakat yüzey boyama için uygun değillerdir. Kumaş üzerine keçeli uçlu kalemlerle yapılan resimlerin sulu boya ile desteklenerek bitirilmesi son derece güzel renk kaynaşmaları yaratır.

Baskı:
Yapılan çalışmanın başka yüzeyler üzerine aktarılmasıdır. Bu yolla resim birçok kez çoğaltılabilir. 3-4 yaşlarda baskı kalıbı olarak çocukların ellerini, parmaklarını, fırçanın ucunu, yaprak yüzeyleri v.b. boyayarak kağıtlara bastırabilir, böylece aynı formu istediğimiz kadar çoğaltabiliriz.

     El ve yaprak baskısı                                                  4 yaş grup çalışması 

Fakat 5-6 yaştan itibaren hazır malzeme yerine baskı kalıbını çocuğun şekillendirmesini isteyebiliriz. Örneğin metal, cam gibi düz bir yüzey üzerine tutkallı boya ile resim yaptırıp bunun baskısını aldırabiliriz. Daha da ileriye götürerek, strafor (köpük) panolar üzerine istenilen şekli fırçanın tersi, çay kaşığı sapı gibi sert bir nesne ile bastırarak, pano üzerinde çöküntüler sağlayacak şekilde çizdiririz. Çocuklar panonun yüzeyini boyadıktan sonra resim kâğıdını üstüne koyarlar. Panonun üzerindeki boyalar kâğıda geçer. Panodaki çöküntü alanlardaki boyalar kâğıtla temas etmediği için kâğıda geçemez. Dolayısıyla çocukların çizdiği şekil kâğıttaki boyanmamış yüzeylerdir. Bu yöntemde kalıp üzerinde çöküntü alanları yaratıyoruz. Bunun tam tersini de uygulamak mümkün. Kalıp üzerine kalınlığı olan ip, oluklu karton, dal parçaları gibi nesneleri yapıştırarak yükseltiler oluşturabiliriz. Kalıbı boyayıp bastığımızda, zeminin üzerine yapıştırdığımız nesneler kâğıtla örtüşür ve baskı gerçekleşmiş olur. Bu yöntemlerle istenildiği kadar resim çoğaltılabilir.

    6 yaş siyah-beyaz baskı

    6 yaş siyah-beyaz baskı 

    6 yaş baskı

Kolaj 
Renkli dergi sayfaları, elişi kağıtları gibi malzemeleri keserek, yada yırtarak resim kağıdı üzerine yapıştırmalarıdır. Özellikle 5-6 yaşlarda dergi sayfalarından kesilen imgeleri parçalamaları, parçaların yerlerini değiştirerek farklı imgeler yaratmalarını istemek çocukların yaratıcı düşüncelerinin gelişmesine büyük katkı sağlayacaktır.

    6 yaş                Mavi fon kartonu üzerine kolaj ve pastel boya

    6 yaş                Beyaz resim kağıdı üzerine kolaj ve pastel boya

Pembe fon kartonu üzerine pastel boya, suluboya ve alüminyum folyo ile kolaj

Üç boyut:
Elleri ile tutabildikleri, kucaklayabildikleri, çevresinde dönebildikleri, önünden-arkasından-üstünden bakabildikleri her şey üç boyutludur. Çeşitli artık materyalleri bir arada kullanarak çocuklar değişik yaratımlar yapabilirler. Özellikle proje çalışmalarında artık materyaller çocukların ellerinde başkalaşırlar, farklı anlamlar ifade eden biçimlere dönüşürler.

    6 yaş   üç boyut
 Büyük boy kırmızı fon kartonundan külah yapılır. Külahın ağzı makasla kesilip düzeltilir. Oval biçiminde kesilmiş beyaz  dosya kağıdı çocuğa verilir ve yüz olarak yapıştırılması istenir. Atık malzemeler, boya ve tutkal verilerek gerisi çocuğa bırakılır.

Proje çalışması: Pamuk Prenses, Prens ve yedi cüceler. Cüceler yukarıda anlatılan yöntemle yapılmıştır.

    6 yaş grubu üç boyut çalışması. Atık malzemeler, boya ve beyaz tutkal
                               
                                                     
Duvar resmi:
Kollarını omuzdan kullandıkları, içlerindeki enerjiyi dışa verdikleri, kendilerini özgür hissettikleri, çalışmayı sahiplenme sorumluluğu kazandıran grup çalışmalarının en hoşa gidenidir. Bahçe yada binanın belirlenmiş duvarı üzerine, tutkallı boyalar ve kalın fırçalarla yaptırılan resimler, kalıcı olacaklarından çocukların özellikle özen gösterdikleri bir etkinliktir. Eğer resim yapılacak yüzey önceden beyaz dışında herhangi bir fon rengine boyanırsa çalışma daha da kolay sonuçlanır.

                                        
Yöntemleri sınıflandırabiliriz, fakat çocuğun aktarmak istediği duygu ve düşüncelerini sınırlamadan uygulama sırasında bunların birlikte kullanılması gerektiğini unutmamak gerekir. Çocukların malzemeye yatkınlıkları, ilgi düzeyleri, performansları malzeme ve yöntem seçiminde etkilidir. Bundan dolayıdır ki, her çocuk aynı konu ya da kavramı farklı malzeme ve tekniklerle farklı ifade eder. Hiç birisi –aynı çocuk yapsa bile- aynen tekrarlanamaz.