SANAT
Yaşamın
içinden çıkan bir insan etkinliği olan sanat insanlıkla yaşıttır. Genel olarak
herhangi bir etkinliğin ya da bir işin yapılmasıyla ilgili yöntemlerin,
bilgilerin ve kuralların tümüne birden sanat diyoruz.
Sanatsal
etkinliği bazı düşüncelerin, amaçların, duyguların, durumların ya da olayların,
deneyimlerden yararlanarak, beceri ve düş gücü kullanılarak ifade edilmesine
yönelik yaratıcı bir insan etkinliği olarak da tanımlayabiliriz.
Sanat
insan içindir, yaşamdan gelir ve yaşama yansır. Sanat insanla arasındaki
bağları güçlendirecek, insanları birbirine bağlayacak, onlara ortak bir
geçmişin ve ortak bir geleceğin sorumluları olduklarını duyuracak tek ortamdır.
Sanat
ürünlerinin doğal nesnelerden farkı, sanatın niteliğini de ortaya koyar. Doğal
süreçler sonucunda ortaya çıkan nesneler (kristaller, sarkıt ve dikitler, arı
peteği ya da örümcek ağı, mercanlar gibi oluşumlar) ve doğa manzaraları bir
anlamda güzel sayılsalar da sanat yapıtı olarak kabul görmezler. Bunlara güzel
olarak algılanan canlılar, hayvan ve bitkilerde girer. Çünkü sanatın asıl
özelliği, belirli bir nesne üretmeyi amaçlayan ve bir tasarım ya da kurmaca
sonunda ortaya çıkan bir etkinlik olmasıdır, insanın yaratıcı gücüne bağlı
bulunmasıdır.
Sanat insan düşüncesi, insan amacı, insan deneyimi,
insan duygusu, insan becerisi, insan düş gücü ve kullanımı sayesinde ifade
edilen tasarım ve kurmaca (yaratma becerisi) ürünüdür.
Sanat,
insanın iç dünyasının eseridir ve büyük ölçüde bireyseldir. Ama bütün diğer
insanların iç dünyasına da hitap ettiği için kısa sürede toplumsallaşmaktadır.
Sanatın ne olduğu konusu çağlara,
toplumlara, üzerinde durulan sanat alanına göre bazı değişiklikler
göstermektedir.
Sanat insanların bir arada yaşamaya
başlamalarından günümüze değin düşünce ve duygularını türlü yollarla ifade
ettikleri bir dil olmuştur.
Bir arada yaşamaya başladıklarından itibaren varlığın türlü yönlerini anlatan veya
yorumlayan insan düşüncesi, bu tasarımları çok farklı şekiller halinde
somutlaştırmış, soyut kavramları elle tutulabilir şekillere dönüştürmüştür.
Düşünen ve şekil çizebilen insan, varlık
karşısındaki tavrını türlü şekillerle anlatmaya çalışmıştır. Bu bakımdan
sanatın bir tanımı da; “insanın kendini anlatma yolu” olarak formüle
edilebilir.
Şu anda Ankara Anadolu Medeniyetleri
Müzesinde sergilenmekte olan Çatalhöyük yerleşimine ait bir duvar resmi neden
sanatın ilkçağ mağara resimlerinden başlatıldığının güzel bir örneğidir.
Bu duvar resminde gerçekçi biçimde
işlenen hayvan figürünün çevresinde özensiz, ayrıntıdan yoksun hayvana kargı
atan bir dolu insan betimlenmiştir. Bu av sahnesinde soyut bir kavram olan
‘GÜÇ’ çok güzel ifade edilmektedir. Sayıca çok ama hepsinin gücü ancak bir
hayvana bedel olan insanların hayvan karşısındaki önemsizliği çizgilerdeki
ayrıntı farkıyla ve boyutlarla oynanarak belirtilmiştir. Hayvan figürü oldukça
gerçekçi ve ayrıntılı olarak resmedilerek onun yaşamdaki önemi vurgulanmıştır.
Sanat bir dildir. Bu dili de insanlar
ilkçağdan başlayarak günümüze kadar çok iyi kullanmışlardır.
Sanat tarihine baktığımızda, sanatın gelişiminin insanoğlunun oluşturduğu
uygarlıklarla birebir ilişkili olduğunu görürüz. Sanatın tarihini uygarlık
tarihini bilmeden anlamlandırmamız mümkün değildir.
Yaşamın içinden çıkan bir insan
etkinliği olan sanat insanlıkla yaşıttır.
Genel olarak herhangi bir etkinliğin ya
da bir işin yapılmasıyla ilgili yöntemlerin, bilgilerin ve kuralların tümüne
birden sanat diyoruz.
Sanat
eserini meydana getiren, sanat olgusunu çıkaran üç unsur vardır: Sanatçı, sanat
eseri ve sanat eserini anlayıp takdir eden kişiler yani alımlayıcılar.
Sanatçı
Farklı görür
Seçicidir
Farklı anlatımı vardır
Yaratıcıdır, yansıtmaz
Hayal kurar
Duyarlıdır
Çağrışım zenginliği ne sahiptir
Gerilim sürekliliği vardır
Bilinci yalıtık bilinç değildir. Özellikleri olan
toplumsal bir bilinçtir.
Sanatçı sanatında bir yandan nesneli
sunarken öte yandan özneli nesnelde anlaşılır kılar. Özneli nesnele indirger.
Sanatçı yaratma aşamasında (kendisiyle bile)
tartışır. Yaratma süreci sancılıdır.
Sanat Eseri (Estetik nesne)
Resim, heykel, roman, beste, şiir, bina…. Yapıt sanatçının ruhunun dışlaştığı yerdir. Yapıtta
sanatçının bilinci belirleyicidir.
Estetik Özne ( Alımlayıcılar )
İzleyici
bakar, ilgilenir, hoşlanır. Fakat estetik nesne yani yapıt yüzeyde bir takım
şeyler gösterse de onun asıl zenginliği derinlerdedir. Yapıt alımlayıcıyı
derinlere çeker. Görünmez yanlarına tanık olmasını ister. Gizlerini tanımaya
çağırır. Alılmayıcının yapıtı kavrayıcı gücü,
eğitimi ve yetkin bir bilinci vardır. Gündelik bilinçle yapıt kavranamaz.
Sanat ve Zanaat Arasındaki Fark
Sanat eserlerinde, onları estetik nesne
haline getiren bazı özellikler vardır. Biz buna estetik değer diyoruz. Yani
eğer bir eserin estetik bir değeri varsa, o eser sanat eseri olabilir. Sanat
eseri deyince, sanatın bütün alanlarında verilmiş ve estetik değeri olan
eserleri saymak gerekir.
Verdiği eserler bakımından sanat ile zanaatı
da birbirlerinden ayırmak gerekir.
Zanaat, faydaya dayalı ürünler ortaya
koymaya denir.
Sanatta faydadan ziyade sanat kaygısı
egemendir; belli bir menfaat sağlamak amacıyla yapılan eserler daha çok zanaat
eserleridir.
Bir sanat eserinin estetik değer
kazanabilmesi için, hiçbir çıkar düşünmeden o nesneden haz duyan ve onu takdir
eden estetik öznelerin bulunması gerekir.
Güzel bir tablo karşısında
duygulanmayan, çok güzel bir konseri, bir tiyatro oyununu alkışlayamayan, güzel
bir şiirden ruhu kıpırdamayan kişiler karşısında sanat eserinin bir değeri
yoktur.
Belli başlı sanat alanları
şunlardır
Resim, grafik, seramik (plastik sanatlar)
Müzik (işitsel sanatlar)
Mimarlık (Yapı sanatı)
Edebi sanatlar,
roman,öykü, şiir, tiyatro eserleri (Yazınsal sanatlar)
Sinema, fotograf, video (Görüntü sanatları)
Tiyatro, bale ve dans (Sahne
sanatları)
Opera (İşitsel ve sahne sanatları)
Sanatı daha iyi anlayabilmek için,
filozofların sanat faaliyetini nasıl değerlendirdiklerine kısaca bakmak
gerekir. Sanatın kökeninin, kaynağının ne olduğu konusunda çeşitli görüşler
vardır ve bunlardan bazıları şöyle özetlenebilir:
Taklit
Sanatın esasının taklit olduğunu savunan
ilk düşünür Aristoteles’tir (M.Ö. 384-322). Aristoteles insanda bir taklit
(mimesis) yeteneği ve hazzının bulunduğunu, sanatçının olayların ve varlıkların
özündeki ideali, düşünceyi taklit ettiğini söyler. Sanatçı, âdeta doğanın eksik
bıraktığı şeyleri tamamlar.
Estetiği bağımsız bir bilim haline
getiren Alman filozof Alexandre-Gottlle Baumgarten’e göre: “Evrende madde ve
ruh öylesine uyumlu bir şekilde birleşmiş ve kaynaşmıştır ki, sanatın ve
sanatçının amacı doğayı taklit olmalıdır.”
H.Koch’a göre ise, sanat, özel bir
gerçekliği yansıtma biçimidir. Ancak bu yansıtma biçimini toplumsal değerler
belirler.
Hegel (1770-1831) de doğa güzelliğini
reddederek sanat güzelliğini doğa güzelliğinden üstün tutar.
Yaratma
Doğadaki varlıkların ve olayların
doğrudan kendileri bir sanat eseri sayılmazlar. Doğal şeylerin bir sanatçı
tarafından işlenmesi ve düzenlenmesiyle bir sanat eseri ortaya çıkar.
Sanatçıda yaratıcılığı yönlendiren, onun
hayal gücüdür. Reel varlıklar ve olaylar onun hayal gücü ile birleşerek
unutulmayan sanat eserlerine dönüşebilir.
Bu arada gerçek varlık ve olayların bazı
yönleri kırpılıp atılır, bazı yönleri sanatçının orijinal yaratması, hem ele
aldığı konular, hem kullandığı malzeme, hem işleme tarzı ile onun kendine has
üslubunu ortaya koyar.
George Santayana (1863-1952) ve John
Dewey’e (1859-1952) göre de sanatsal yaratma, kişinin çevresiyle etkileşiminden
çıkar. Sanatçıda bir kişilik, hayal gücü, bilgi, çevrede çeşitli şekiller,
olaylar, sesler, malzemeler… Dolayısıyla çevre sanatçıyı besler, sanatçı
çevreyi değiştirir.
Oyun
Bazı filozoflara göre, sanatın kaynağı eğlence
ve oyundur. İnsanlar zorunlu ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra amaçsız olarak,
hoşa giden bir takım oyun faaliyetlerinde bulunurlar. Bu tür, hem bedeni
dinlendirir hem hoşa gider.
Bu tür faaliyetlerin bir sonraki adı,
kendini süsleme ve yakın çevresini hoşa gidecek, beğenilecek bir şekle
getirmedir. Charles Bordele’e göre sanat böyle ortaya çıkmıştır.
Shiller de, ‘sanatın kaynağı oyundur’
demekten öte gerçek estetik dünyanın, oyun dünyası olduğunu, insanın sadece
oyunda gerçek insan olduğunu, özgür davranmanın, hayal gücünü gerçekleştirmeye
çalışmanın orada mümkün olduğunu ve bu faaliyetin sanata yakın olduğunu
anlatır.
Ancak başlangıçta kendiliğinden ve
tamamen özgürce olan oyun faaliyetinin zamanla durulduğu, bir takım kurallara
bağlandığı, iyice sembolize edildiği görülür.
Oyun kısa sürede gerek ritmik
hareketleriyle gerek müzik ve giysileriyle taklidin etkisine girer. Oyun,
içgüdüsü taklit tarafından kontrol edilmeye başlanır. Ama oyun faaliyeti daha sonra gerek dansta, müzikte
gerekse plastik sanatlarda ve resimde görüldüğü gibi, diğer sanatsal
çalışmaların kaynağını oluşturmuştur.
B. Croce, “Sanat, oyun değilse de o
türden bir faaliyettir” demektir. Çünkü sanatın özü ve amacı oyundan oldukça
farklıdır. Sanat yalnız taklit etmez; değiştirir ve yaratır. Bu değiştiricilik
ve yaratıcılığın arkasında o çok takdir edilen sanatçı özgürlüğü vardır.
Yararlanılan Kaynaklar
Afşar Timuçin, “Estetik”
Ayla Ersoy. “Sanat Kavramlarına giriş.”
İsmail Tunalı. “Estetik”
Mustafa Ergün. “Sanat Felsefesi”
Nejat Bozkurt, “Sanat ve estetik
Kuramları”