24 Aralık 2011 Cumartesi

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİNDE MÜZE EĞİTİMİ PROGRAMI

Müze nedir?
Müze aslında tarihinde koleksiyonculukla başlamış yani bir takım varlıklı kişilerin değer verdikleri nesneleri toplamasıyla başlamış. Geçmişi çok geriye giden bir öykü bu, ardından toplanan bu nesnelerin bir yere konulma ihtiyacında müze binaları ortaya çıkmaya başlamış. Daha sonra bunun bir yönetimi söz konusu, yönetilecek ve sergilenecek, topluma halka açılıp tanıtılması gerekiyor.

Dolayısıyla müze; toplumun ve gelişiminin hizmetinde olan, halka açık, insana ve yaşadığı çevreye dair tanıklık eden malzemelerin üzerinde araştırma yapan, toplayan, bilgiyi paylaşan ve sonunda inceleme, eğitim ve zevk alma doğrultusunda sergileyen, kâr düşüncesinden bağımsız sürekliliği olan bir kuruma dönüşmüş.

Yanına bir de müzenin yanı, eğitimsel yanı eklenmiş. Böylece yaygın bir eğitim kurumu niteliğine bürünmüş. İnsanlar müzeye geldiğinde farkında olsun ya da olmasın bir eğitim sürecine giriyorlar. Çünkü o nesneler bize bir takım şeyler anlatıyor. Kişisel olarak gidebilirsiniz, grup olarak gidebilirisiniz, öğrenci gruplarıyla gidebilirsiniz ama siz farkında olmadan izlediğiniz nesneler aracılığıyla bir eğitim süreci içine girmiş oluyorsunuz.

Çağdaş müzecilik anlayışının eğitim sürecinde sürekli olması gerekiyor. Bu anlamda müzecilik Almanya’da “yaşayan müze” fikriyle 18. yüzyılda, İngiltere’de ise 19. yüzyılın sonlarına doğru başlamış. İngiltere’de bazı belediyeler “okul müzelerini” özendirmeye başlamışlar, “Her okulun müzesi olsun” istemişler ve müzelerden nesne takviyesi almışlar. Çağdaş müzecilik anlayışında müze nesnesi ile öğrenci gruplarını bir araya getirecek programları oluşturan birimler kurulmaya başlanmış. Bu nasıl oluyor? “Şu eğitim sürecinde, şu konuda, şu müzeye gidilir” diye yönlendirmeler var. Ama günümüzde Batı’daki örneklerden biliyoruz ki her müze bir eğitim birimi oluşturmuş ve gelecek her yaştan öğrenci gruplarına göre bir takım eğitim hizmetleri vermeye başlamış. Bunların içerisinde her grubun öğretmenlerine yani öğrenci getirecek okulun öğretmenlerine verilen eğitimlerde var. Bu nerede yapılıyor? Müze de değil, müze eğitim birimindeki görevli eğitim elemanını okula yolluyor ve okulun öğretmenlerini eğitiyor ya da çocuklar müzeye gelmeden önce bir müze ziyareti için hazırlık aşaması yaptırıyor. Örneğin müzeyle ilgili bazı önemli bilgileri, görselleri duvarlarda sergiliyorlar. Çocuklar 10 -15 gün içerisinde teneffüse çıktılarında bu görselleri görerek onlara alışıyorlar, aşina oluyorlar. Müzeye gidip gerçeklerini gördüklerinde yadırgamıyorlar. Müzede geçirilecek süre kısıtlı olduğu için çocukların öğrenmeye hazır gelmesi öğrenmeyi kolaylaştıracağı için böyle bir ön çalışma programlamışlar. Okul grubu müzeye geldiğinde ise müzenin kendi rehberleri ile program dâhilinde tematik gezi yapılıyor. Yani müzenin tümü gezilmiyor, o günkü ziyaretin teması neyse onu ilgilendiren nesnelerle ilgili bir gezi yapılıyor. Bu müzeler eğitim programlarını uyguladıkları bir mekâna da sahipler, müze gezisinden sonra gruplar o mekâna alınıyor ve pekiştirici, daha ileriye yönelik tasarımları oluşturabilecekleri bir takım etkinlikler yaptırıyorlar.

Türkiye’de bu tip müzecilik anlayışı yeni yeni oluşmaya başladı. Öğrencilerin müzelere gelmesi artık önemli olmaya başladı ama genelde birçok müze bunun üstünde durmuyor, yeterli kadrosu da yok. Aslında bu konu eğitim için çok önemli, işin müzeden bakış penceresini bir yana bırakalım, biz eğitimden müzeye bakan bir pencere açalım, oradan bakalım.

Eğitimciler ve eğitim kurumları müzeden nasıl yararlanır? Müze, yazılı ve görsel belgelerle kronolojik olarak ya da tematik düzenlemelerle ve nesneler aracılığıyla geçmişi insanlara sunar. Biz nesneler aracılığıyla bütün bu bilgileri alırız. Müzeyi burada eğitim için kullanacağız ama kendi amacımıza uygun nasıl kullanabiliriz, bunun yöntemleri nelerdir?

Öncelikle müzeler, her yaş grubu çocuklar ve toplum için neden önemli sorusunu yanıtlayalım. Çünkü bir toplumda yaşıyoruz, müze topluma aittir ve toplumun geçmişini bize anlatır. Bunu da müze koleksiyonunda bulunan nesnelerle, sanat yapıtlarıyla yapar. Bir nesne iletişimi, o nesne ile ona bakan, izleyen, alımlayan kişi arasındaki iletişim söz konusu. Yani nesneye baktığımızda o nesneler bir toplumun kimliği, belleği. O nesneler de bir bellek deposu var ve geçmişimizi tutuyor bu nesneler. İnsanlık tarihinin geçirdiği bütün aşamalar o nesneler üzerine kayıtlı. Eskiden büyük aileler, büyük evler vardı ve o ailelerin büyükanneleri, büyük dedeleri ile onların hayatları hakkında biz çok bilgi edinirdik. Onlarda eskiye ait bir takım kullanım nesneleri bulunurdu. Şimdinin çekirdek ailesinde çocuklar bunlardan mahzun yetişiyorlar. İşte bu ulaşamadığımız şeylerin hepsi aslında müzelerde. Aile albümleri de aslında bir müzedir, çünkü çocukların görmediği aile geçmişi o resimlerde saklıdır.

Müzelerin neden gerekli olduğu sorusuna bir başka yanıtta kültürel değerlerimize sahip çıkma, koruma bilinci müzeler aracılığıyla çocuklarımıza daha kolay veriliyor olmasıdır.

Müzeler görsel eğitim araçlarıdır.
Kitaplarda çocuklara gösterdiklerimizi, bir takım etkinlik sayfalarıyla anlatmak istediklerimizi, yaptırmak istediklerimizi aslında doğrudan yaşanmış nesnelerle gösterebiliyoruz. Görerek, gözlemleyerek yapılan eğitimin çok daha kalıcı olduğunu hepimiz biliyoruz. Araştırma sonuçları var; çocukların görme duygusunu % 75, işitme duyusunu %13, dokunma duyusunu % 6, koklama ve tat alma duyusu % 3 kullanarak öğrendiklerini gösteriyor. Yani gerçek nesneyi ne kadar fazla gösterirsek özellikle okul öncesi çocukların öğrenme başarısı çok daha yüksek oluyor.

Müze koleksiyonunu zaman ve mekân ilişkisinde üç boyutlu olarak görmek, öğrencilere o havayı hissettirmek ve yaşatmak aktif eğitim açısından çok önemli. Soyut bir kavramdır zaman, bunu nasıl veririz, geçmişi nasıl anlatırız ya da bir nokta olarak değil zamanı bir boyut olarak nasıl algılatabiliriz? Gerçekten son derece zordur. Müzeyi okul öncesi dönemde çocuğun zaman algısını da vermeye çalıştığımız bir kurum olarak düşünebiliriz.


Müzeler kitap bilgisini de pekiştirirler.

Sınıf içi eğitiminde kitaplardan birçok bilgi öğretilebilir. Fakat bilgilerin içselleşmesi ve kalıcı olması için öğrencilerin öğrendikleri bilgiyi yaşantılarında kullanmaları gerekir. Tarihe ait birçok yaşam nesnesinin müzelerde bulunduğu ve bu nesnelerle karşılaşmanın eğitici yanı düşünülürse, müzelerin kitap bilgisini pekiştiren kurum olarak eğitimdeki hizmeti yadsınamaz bir gerçekliktir. Yani kitaplarda, eğitim süreci içinde öğrettiğimiz bilgileri görerek hele de müzede aktif bir gezi programına dâhil ediyorsak eğer çocukları, çok daha rahat o bilgiyi pekiştirmiş ve öğretmiş oluyoruz.

Müzeler çocuklara anlamaya yönelik bir ortam sunar.
Anlama, gözlemlenebilen, eleştirebilen ve geliştirilebilen performansa bağlıdır. İstenilen etkin performans, değişik durum ve ortamlarda bireyler arasındaki girift bilişsel şemalardan ortaya çıkabilmektedir. Müzelerin aktif örgün eğitime desteği bu noktada önemlidir. Müze, çocuklara farklı öğrenme ortamları sunar. Müze ortamı öğrencilere alternatif öğrenme yolları ile karşılaşma, nesneler ile aktif biçimde çalışma fırsatıdır. Bazı çocuklar için bu durum, daha formal olan sınıf ortamında pek görülmeyen yetenek ve becerileri gösterme şansıdır. Çocuklar bu şansa farklı ortamlarda, farklı öğrenme durumları göz önünde tutulan öğretme çeşitlikleri ile ulaşır.

Eğitim-öğretimde esas olan, elden geldiğince fazla duyu organını harekete geçirmektir. Şüphesiz ki her gezi çocuklar için yenidünyaların keşfidir. Doğayı, hayvanları gözlemlemek, incelemek çocukların öğrenmelerine olumlu yansır. Müze gezisinin diğer gezilerden nedir farkı? Kendimizden önce yaşayan insanların ruhunu hissettiğimiz yani bir zaman tüneli olarak algıladığımız bir mekândır. Bu yüzden diğer gezilere göre müze gezileri önemli diye düşünüyoruz. Tarihi öğrenmek, zamanı bir boyut olarak öğrenmek ve belki de doğru bir tarih bilinci edinmek için geçmiş, günümüz hatta geleceği de bağlayacak bir öğrenme ortamı sunduğu için müzeler diğer okul gezilerinden farklıdır.

Çocukların estetik algılarının oluşmasında, beğenilerinin şekillenmesinde de büyük katkısı vardır. Dönemim imbikten geçirilmiş en rafine güzellik anlayışının sonucu oluşturulmuş formlar, sanat yapıtları müzeleri bulunur. Çocuklar bunlarla karşılaşır, bunları görür ve haz alırlar.

Neler kazandırır?
Tarih bilincini kazandırır,
Gözlem yapma olanağını yaratır.
Öğrendikleri ve gördükleri arasında bir bağlantı kurmalarına yardımcı olur ve çocukları ister istemez düşünmeye zorlar.
Farklılıkları, benzerlikleri düşündürür.

Olayları bütün boyutlarıyla düşünmek, değerlendirmek yani çok boyutlu düşünme becerisi edinirler.
Neden-sonuç ilişkilerini de kurmaya başlıyorlar.
Geçmişle günümüzü karşılaştırma olanağı bulan çocuk mutlaka geleceği de düşünmeye başlayacaktır.
Gelişim ve değişimin devam etmesi çocuklar da düşünsel de olsa geleceği yaratma, tasarlama isteği oluşturacaktır.


Müzelerden nasıl yararlanmalıyız?
Diyelim ki bir müzeye gidilecek, bir müze kararlaştırıldı. Bunun için yasal yazışmalar yapıldı, Milli eğitimden, müzeden, velilerden, okuldan izinler alındı. Ama bunun ötesinde tabi her 15 çocuk için iki yetişkinin de olması gerekiyor. Okul-Aile Birliğinden ve velilerden mutlaka yardım istenilmesi gerekiyor. 25 kişilikse sınıfınız 12-13‘e bölebilirsiniz. Ona göre bir düzenleme yaparsınız.

Müze öncesi okulda eğitim
Onun dışında bir de bizim -yani eğitimcinin- yapmamız gereken bir programımız var. Çocukları bir müzeye alıştırmak, o müzeye nasıl gidilir, o müzede nasıl davranılır. Gittiklerinde süremiz sınırlı, o sürede en iyi, en randımanlı sonucu nasıl alabiliriz? Onun için önce ön eğitim yapmamız gerekiyor. Bunu bir haftaya da sıkıştırabilirsiniz veya 15 güne de yayabilirsiniz, sizin elinizde bu. Bunun için zaten hepimizin bildiği yöntemlerden yararlanıyoruz. Örneğin bizim çalışmalarımızda üzerinde bir çocuk bir de müze resmi çizilmiş, çalışma kâğıdı hazırladık. Arada değişik yollar var, bu yollardan geçerek çocuk müzeye gidecek. Bunu dağıtırsınız, ben bunu kendi elimle çizdim ve bu örneği koydum. Herkesin rahatlıkla çizebileceğini göstermek için elle yapılmış bir örnek. Ondan sonra çocuklara sorulur; Müze nedir? Orada ne vardır? Daha önce hiç müzeye gittiniz mi? Bütün bunlar konuşularak çocuk müze kavramına bir şekilde alıştırılır.

Örneğin drama yönteminden yararlanıyoruz. Çünkü drama farklı ortamlardaki yaşantıları çocuklara yaşatmak temeli üzerine kurulu, Müzede nasıl davranılır, üzerine çalışılır. Farklı ortamlarda, farklı zeminlerde yürüme draması. Biliyor musunuz bunu hiç yaptınız mı? Örneğin nerede yürüyebilirisiniz? Uzayda, çamurda, karda, kumda, taşta nasıl yürürsünüz? Bütün bunları yaptırdıktan sonra müzede nasıl yürürsünüz? Müzede koşulmaz yürünür, müzede elimizi, kolumuzu çok serbest rahat hareket ettiremeyiz, bir şeye çarpabiliriz. Müzede geri geri yürümememiz gerekir, çünkü önemli bir şeye çarpabiliriz.

Dün ben deniz müzesindeydim, başka bir nedenden dolayı oraya bir okul grubu geldi. Hepsinin elinde kutu kolalar, cipsler ve çok kalabalık geldiler. Oradaki görevliler hiçbir şekilde kontrol edemediler. Ben de panikledim, o kadar değerli şeyler, örtüler var ki Atatürk’ün yattığı yataklar, kullandığı masalar, masaların örtüleri. Önceden planlanmamış grup, müzeden izin almış ama müze onlara kendi kurallarını yollamamış. Demek ki müzenin içine elimizde yiyecek ve içecekle girmememiz gerekiyor ve geri geri gitmememiz, koşmamamız gerekiyor. Tüm bunlar dramayla çocuklara öğretiliyor. Başka birçok şey yapabiliriz.

Müzede

Müzede, öğrencilerin dikkat süreleri çok sınırlı dolayısıyla çok çeşitli etkinlikler yaptırmamız gerekiyor. Bazen çocukları sıra yapıyorsunuz, öndeki çocuk arkadaki çocuğun omzuna elini koyuyor ya da paltosundan tutuyor, çocuklar sırayla gezdiriliyor. Ya da bir yerde görmüştüm, kocaman ip vardı, kalın halat vardı, düğümler atılmıştı. Her düğüme çocuğun birisi tutunmuş, halatın başını ve sonunu bir öğretmen tutuyor, çocukların dağılmasını engelliyor. Ama biz bunu istemiyoruz. O yüzden küçük gruplar yapın yani gruplarınızı bölün istiyoruz. Örneğin bir grupla gezi yaparken diğer grubu beslenme için başka bir bölgede tutabilirsiniz sonra değiştirebilirsiniz grupları. Çocukların tümünü kesinlikle aynı anda aynı yerlerde dolaştırmıyoruz, daha önce öğretmenin gezi güzergâhını ayarlaması gerekir. İkincisi artı bir görsel malzeme getirmeyin. Bazı gruplar fotokopi getiriyorlar “Bakın bu böyle, bu da böyle” bir örnek gösteriliyor. Onun zıttı olarak başka bir fotokopi gösteriliyor. müzede eğitim gerçek nesneler üzerinden yapılmalıdır.

Çocuklara gözlem içeren bilgiler hazırlayabilirsiniz. O bilgiler içinde resimler olabilir. Örneğin “Sayfadaki heykeli müzede bulalım” diyebiliriz. Onun için bu görselle ilgili okulda birçok etkinlik yaptırabilirsiniz. Böylelikle çocuğun belleğine yerleşir. Görseli müzede de kullanabilirsiniz. Sonuçta çocuk nesnenin ya da sanat yapıtının gerçeğini görecektir. Ama arkeoloji müzesi o kadar büyük bir yer ki yönlendirmemiz, heykelin bulunduğu yer için bir takım ipuçları vermeniz de gerekebilir. Biz buna müze avı diyoruz. Benim kastettiğim müzede olmayan bir nesnenin ya da bir yapıtın fotokopisinin kullanılmamasıdır.

Müze sonrası okulda eğitim

Gezi sonrası da önemli, gezimizi yaptık, okulumuza döndük ardından bir hafta süreyle bununla ilgili bir takım çalışmalar yapmamız gerekiyor ki pekişsin. Bu çalışmalar içerisinde sanat çalışmalarına önem veriyoruz. Çünkü sanat ile öğrenme, yaratma ve düşünme boyutlarını bir arada kullanmalarını sağlıyor çocukların. Hem düşünüyorlar hem de değişik düşünceler ortaya koyuyorlar. Hepsini bir arada kullandıkları bir süreç geçiriyorlar. Belli bir ürün oluşturmaya yönelik bir süreç oluyor. Dolayısıyla çocuğun empati kurmasına, çok yönlü bakabilmesine, her alanda farklı düşünebilme becerilerini de kullanmasına yararlı oluyor. Tabi ki sanat etkinliği bir yerde sanatla eğitim içerisine giriyor. Müze demek sanatla da paralel bir çalışma yapmak anlamına da geliyor. Öğrenme bir bilgiyi bellekte saklamak, onları yeniden üretmek ve kullanmakla mümkün. Yeniden üretme ve sanat etkinliğiyle bir takım şeyleri yeniden yaratma, üretme yoluna gidiyoruz ve bilgiyi de bu yönde pekiştirmeye çalışıyoruz.

Sanat ile öğrenmede öğrenciler görmeyi, gördüğünü algılamayı, yorumlamayı, öğrendiklerini yaşam boyutuna taşımayı öğrenirler. Tabi ki semboller önemli bir takım şeyleri sembolleştirirler. Semboller yaratırlar, sembolleri kullanırlar ve sembolle anlatma yoluna da giderler.

Sanatla eğitimde grup çalışması olmasına gayret edin. O grup içerisinde bir takım şeylere kararlar versinler, problem çözme anlamında. Kendi düşüncelerini ve değerlendirmelerini oluştursunlar, onları savunsunlar. Gerektiğinde grup içerisindeki arkadaşının da düşüncesine değer versinler. Hep birlikte benzerlikleri ve farklılıkları görüşsünler, kavramları sorgulasınlar, detaylar üzerinde tartışsınlar ve o tartışmanın sonucunda bir ürün ortaya koysunlar. Sanat ile eğitim insanın özgürlük dünyasını ortaya çıkaran bir eğitimdir. Bunu ileri de şu çıkacak diye bir yönlendirme ya da bir sonucu belirleme değil o grubun insiyatifine bırakın. Bakalım ne çıkaracaklar.

Pekiştirme etkinlikleri ve geleceğe yönelik tasarımlar yapalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder