27 Mart 2012 Salı

GÖRSEL SANATLAR EĞİTİMİNDE ÇİZGİ; RENK ve DOKU

GÖRSEL SANATLAR EĞİTİMİNDE ÇİZGİ; RENK ve DOKU

Çizgi
Çizgi, tarihte insanoğlunun ilk anlatım aracı olmuştur. İlk insanların iletişim ve duygu ifadesi olan resim dilinden sonra seslerin sembolik işaretleri olan yazı çizginin en güzel örneğidir. Çizgi yaşantımızın her alanında, çevremizde varlığını sürdürür. Bazen giydiğimiz elbisenin deseninde, halının motiflerinde bazen de ağaçların gövde ve dallarında, parkları çevreleyen duvarlarındaki parmaklıklarda karşımıza çıkar.

Sanatın vazgeçilmez elemanlarından olan çizgi, yüzey sanatı öğesi olarak, uzunluğuna oranla kalınlığı çok az olan bir şerit anlamını taşır. Dolayısıyla kalın bir fırçayla bir yüzey üzerine vurulacak uzun bir boya darbesi bile resim sanatında çizgi olarak değerlendirilir.

Çizgi kalın olabilir, ince olabilir, uzun ya da kısa olabilir, zikzaklı, dalgalı, spiral, birbirini kesen, karmaşık olabilir. Çizgi etkisi yaratacak her şekilde olabilir. Çizgiyi genel olarak düz çizgi ve eğri çizgi olarak ikiye ayırabiliriz. Düz çizgiler hangi düzen ve ilişkiler içinde olurlarsa olsunlar statik, hareketsiz çizgilerdir. Düz çizgilere bakan göz hiçbir kırılmaya, iniş çıkışa, dalgalanmaya takılmadığı için, bir durgunluk, durulma, yerleşme etkisi altında kalır. Özellikle de bu çizgiler dikey ve yatay olarak doksan derecelik açı oluşturacak biçimde düzenlenmişlerse, bu hareketsizlik, statizm duygusunu büsbütün kuvvetlendirir. Eğer düz çizgiler kesik, zikzak, birbirini kesen çizgiler olarak düzenlemede bulunuyorsa durağanlık yerini harekete bırakır.

Düz çizgilerin durağanlık etkisine karşılık eğri çizgiler eğrilikleri arttıkça (eğri-dalgalı-dairesel-spiral), dinamizm, hareket duygusunu uyandırırlar. Hareket düzlükten, kararlılıktan kurtulup eğriliğe, eğrilip bükülmeye, boyuna yer, mekân değiştirmeye yönelmek olduğuna göre, eğri çizgilerde sürekli kıpırdanma, hareketlenme etkisini uyandırırlar.
Çizgi ile renk alanları sınırlanır. Çizgilerin nesnelerin biçimini belirtecek şekilde sıklaşıp seyrekleşmesi ya da kıvrımlanması ile biçimlere hacim kazandırılır. Doku etkisi yaratılır, tonlama yapılır ve perspektif etkisi yaratılır.

Çizgi, karakterine göre kompozisyon içinde farklı etkiler yaratır. Kalın ve ince çizginin, uzun ve kısa çizginin, düz ve kıvrımlı çizginin, yoğun ve seyrek kullanılmış çizgilerin v.b.etkileri aynı değildir. Birbirlerinden farklı karakterde olan çizgilerin, birbirlerine göre karşıtlık etkileri vardır. Özelliklede çok kullanılan çizgilerin yanında, daha az kullanılan çizgi hemen fark edilir. Bunun yanı sıra kalın çizgiler her zaman yanındaki ince çizgilere göre daha belirgin, daha dikkat çekicidirler. Bunlar kompozisyonda öndelik etkisi yaratırlar. Birbirlerine çok yakın olarak kullanılan çizgiler kompozisyonda koyu alanlar yaratırken, seyrek olarak kullanılan çizgi grupları daha açık ton etkisi yaratırlar.

Çizgiyi türlü materyaller kullanarak elde edebiliriz. Her türlü kalem çeşitleri, fırça, tarama uç, tahta uç ve parmak ile sonsuz çizgi türleri oluşturulabilir. Ayrıca üç boyutlu çalışmalarda tel, ip gibi malzemelerle de çizgi etkisi yaratılır.

Kompozisyon (Düzenleme)
Duygu ve düşüncelerimizi ifade ederken bir takım anlatım elemanlarından yararlanırız. Bunlar sözel anlatım elemanları sözcükler, müziğe ait elemanlar notalar ve sesler ya da konumuz olan görsel anlatım elemanları olan nokta, çizgi, renk ve doku olabilir. Bu anlatım elemanların bazı ilkeler doğrultusunda bir düzlem (iki boyutlu) ya da mekânda (üç boyutlu) şekil-zemin ilişkisi oluşturacak halde bir arada kullanılmasına kompozisyon (düzenleme) denir. Kompozisyonun oluşturulduğu iki ya da üç boyutlu düzlem parçasına zemin denir. Zemin üzerindeki düzenli ya da düzensiz her biçim şekil etkisi yaratır. 

           RENK

          Renklerin kaynağı ışıktır. Işık olmadan rengi düşünmek imkânsızdır. Her nesnenin kendine göre bir ışık yansıtma biçimi vardır. Nesneler kendilerine gelen bazı ışınları emerler, bazılarını da yansıtırlar. Böylece renkler ışığa ve neneyi oluşturan maddelere göre değişirler.
        Renkleri ışık renkleri ve boya renkleri olarak diye ayırabiliriz. Bizim konumuz boya renkleridir. Renk sanatta günümüzden 16.000 yıl öncesi mağara resimlerinden bu yana hep kullanılmıştır. Günümüzde hazır olarak satın alabildiğimiz boyalar, 15. yy’a kadar sanatçıların kendileri tarafından hazırlanırdı. Zaman içinde kullanacakları boyaları toprak, bitki kökleri ve çeşitli mineralleri iyice öğütüp, yumurta sarısı ile karıştırıp, kıvamlı sıvı haline getirip tempera diye adlandırılan boya elde ederlerdi. Hollandalı sanatçı Jan Van Eyke yağlı boyayı ilk kullanan sanatçı olmuştur. Yağlı boya sanatçılara tempera boyaya göre daha kolay kullanım sunduğundan günümüzde halen tercih edilen boyaların başında gelmektedir.
        Renk üç ana karakterde bulunur. Bunlar rengin doygun hali, rengin saflık derecesi ve rengin tonudur. Doygunluk renge adını veren durumudur. Örneğin kırmızı rengi ele alırsak, bordo ve pembe diye adlandırdığımız renklerde kırmızının açık ve koyu hali olmasına rağmen kırmızı olarak adlandırılmazlar.  Kırmızı olarak düşündüğümüz durumda renk doygun halindedir. Rengin doygun hali en fazla çevrelerini ve diğer renkleri etkilerler.
          Rengin saflık derecesi, o rengin doygun halinin şiddetinin yüksek ya da düşük olmasıyla ilgilidir. Gene kırmızıyı örnek alırsak, pembe kırmızının doygunluğunun düşük olduğu halidir. Yani pembe içinde doygun kırmızı oranı düşüktür. Bir rengin şiddetini kırmak için nötrlerle yani siyah, beyaz ya da grilerle karıştırmak gerekir. Bir rengin şiddetini dengelemek için de o rengi tamamlayıcısı olan renk (zıt renk) ile karıştırarak kullanmalıdır. Örneğin, mavi ile turuncu birbirini tamamlayan renklerdir. Bu iki rengi eşit ölçüde karıştırmak ile her iki rengi de dengelemiş oluruz.
          Ton ise rengin ışık değeri ile ilgilidir. Her rengin beyaza doğru açıldıkça parlaklaşan, siyaha doğru yaklaştıkça koyulaşan kademeleri vardır. Bir rengin koyudan açığa kadarki her kademesine ton denir. Renk tonlarının açıklık koyuluk derecelerine de değer (ton değeri, valör) denir.  Değer bir rengin tonunun yansıttığı ışık miktarıdır. Örneğin, kırmızının pembeden bordoya kadar değişik tonları vardır. Her kırmızı tonunda beyaz ile siyah arasında bir ton değeri yani valörü bulunur. 

Renklerin Sınıflandırılması: Boya renkleri özelliklerine ana renkler, ara renkler ve grileşmiş renkler ve nötr renkler diye sınıflandırılır. Akılda kolay kalmaları için renkleri bir üçgen üzerine yerleştirerek anlamaya çalışalım.
Ana Renkler: Renk üçgeninin köşelerinde gösterilen KIRMIZI, SARI ve MAVİ renkleridir. Saf haldeki renkler olup karışım yolu ile elde edilemezler. Kendi aralarında birleşip başka renkleri yaparlar.

Ara Renkler: İki ana rengin karışımından elde edilen TURUNCU,  YEŞİL ve MOR renklerdir. Ana renkler renk üçgeninde, üçgenin kenarlarında gösterilir.


Nötr renkler: Siyah, beyaz ve siyah ile beyazın oluşturduğu grilere nötr renkler diyoruz.

Renklerin Birbirlerine Göre Durumları: Renklerin bir arada bulunuşlukları çeşitli etkiler oluşturur. Renkli kompozisyonlarda (düzenlemelerde) renklerin birbirlerine göre etkilerinden yararlanılır.
Yakın Renkler: Renk üçgeninde yan yana gelen renkler birbirine uyum gösteren renklerdir. Bir ana renk ve yanındaki bir ara renk de yakın renk grubu oluşturulabilir. Bu renkler ister üçlü ister ikili gruplar halinde bir araya geldiklerinde birbirlerini ne ön plana çıkarırlar, ne de birbirlerinin renk etkilerini bastırırlar
Uzak Renkler: Renk üçgeninin köşelerinde bulunan üç ana renk uzak renkleri oluştururlar. Bu renkler birbirleriyle yakınlık kuramadıkları gibi, birbirlerini tamamlayamazlarda. Karışım renkleri olan yeşil, mor ve turuncu, renk üçgeninde birbirlerinden uzak kalsalar da, karışımları içinde bulunan ana renklerin etkisinden dolayı uzak renklerden kabul edilmezler. 
Tamamlayıcı (Zıt) Renkler: Tamamlayıcı renkler renk üçgeninde birbirine zıt (karşıt) olan renklerdir. Bir ana rengin tamamlayıcısı, diğer ana rengin karışımı olan ara renktir. Buna göre kırmızı ile yeşil, sarı ile mor ve mavi ile turuncu birbirlerinin tamamlayıcısı olan renklerdir. Bu renkler birbirlerinin karşıtı olduklarından bir araya geldiklerinde birbirlerinin etkisini arttırırlar. Birbirlerini daha dikkat çekici duruma getirirler.
Soğuk ve Sıcak Renkler: Renklerin psikolojik etkileri, insanlarda sıcak ve soğuk etkiler oluşturur.  Sıcak renkler (sarı) ışığın, (kırmızı) ateşin ve (turuncu ve kırmızı) güneşin, sıcağın renkleridir.  İnsanların içinde devinim ve canlılık uyandırırlar. Hava içindeki titreşimi kuvvetli olan renklerdir.  Bu nedenle soğuk renklere oranla uzaktan daha kolay fark edilirler.
          Soğuk renkler, (mavi) havanın, denizin, (yeşil) çimenlerin, yaprakların (mor) atmosferin erittiği uzakların rengidir. İnsanda dinginlik hissi uyandırırlar. Dinlendirici etki yaratırlar. Hava içindeki titreşimleri zayıf olan renklerdir. Uzaktan kendilerini belli etmeleri, ön plana çıkmaları daha zordur.
          İçinde mavi, yeşil ve mor renk bulunduran her renk soğuk; içinde kırmızı, sarı ve turuncu bulunduran her renkte sıcak kabul edilir. Ama bazı soğuk renklerin sıcak tonları da vardır. Örneğin karışım rengi olan yeşilin içinde sarı oranı yüksekse yeşil sıcak, mavinin oranı sarıya göre fazla ise yeşil soğuk renk etkisindedir.
          Bir düzenlemede (kompozisyon) sıcak ve soğuk renkler aynı oranda kullanıldığında, gözü yorar ve tırmalarlar. Bu nedenle yapılan çalışmalarda ya sıcak renklerin, ya da soğuk renklerin ağırlıklı olarak kullanılması gerekir. Yani sıcak ya da soğuk renklerden oluşan bir renk atmosferinin yaratılması gerekir.  Buna karşın diğer renk grubunun da aynı düzenleme içinde daha az oranda yer alması sağlanmalıdır. Bu genelde bir renk grubunun yakın renklerle birlikte oran olarak baskınlığı ve bunların tamamlayıcı (zıt) renginin de diğer renk grubundan daha az olarak kullanımıdır. Böylece sıcak ve soğuk renklerin aynı oranda yan yana gelişinin getirdiği göz tırmalayıcı atmosferden sakınılmış, aynı zamanda da tamamlatıcı (zıt) rengin  kontrast, dikkat çekici özelliğinden de yararlanılmış olunur.
          Beyaz, sıcak renklerin yanında soğuk; soğuk renklerin yanında ise sıcak renk etkisi yaratır. Bir düzenlemede (kompozisyon) Çok az oranda da olsa beyaz ve siyah renklere de yer verilir.

Renk Uyumları (Armoni): Bir kompozisyonda (düzenleme) kullanılan renkler arasında birbirine yakın, açık ve koyu ya da karşıt (tamamlayıcı) renklerin oluşturduğu birlikteliğe renk uyumu (armoni) denir.
Tek Renk Uyumu: Bir rengin kendi tonları yapılan uyum çeşididir. 

     Ayten Doğu Yetiş

Yumuşak Renksel Uyum: Kompozisyonda birbirlerinin etkilerini arttırmayacak, aksine sönükleştirecek renklerin bir arada kullanılmasıyla oluşan renk uyumlarıdır. Renk üçgeninde yan yana gelen ikili (Mavi-mor, kırmızı-turuncu gibi) ya da üçlü renk grupları (mor-kırmızı-turuncu gibi) ve üç karışım rengi (turuncu-mor-yeşil) ile yapılan renk uyumlarıdır.

Çok Renklilik Uyumu ( Benzersiz Renkler Uyumu) : Uzak renklerle genellikle üç ana renkle (kırmızı-mavi-sarı) oluşturulan renksel uyumdur. 

Tamamlayıcı (Zıt) Renkler Uyumu: Renk üçgeninde her ana rengin karşısında bulunan ara renk birbirinin tamamlayıcısıdır. Buna göre kırmızı ile yeşil, mavi ile turuncu, sarı ile mor birbirlerinin tamamlayıcı (zıt) renkleridir. Bunlar arasında yapılan renk uyumuna tamamlayıcı renkler uyumu denir.
İki zıt doygun renk yan yana bulunduğunda etraflarını (herbiri) kendi karşıtı ile renklendireceğinden her iki renk daha canlı, daha doygun renk görünümü kazanacaktır. Örneğin kırmızı, tamamlayıcısı olan yeşille yan yana geldiğinde, hem kırmızı hem yeşil daha doygun hale gelirler. Tamamlayıcı renkler renkçi ressamların tercih ettikleri bir renk uyumudur.
Anlatımda vurgu elemanı olarak tamamlayıcı renk uyumunun yarattığı dikkat çekici etkiden yararlanılabilinir. Örneğin, yemyeşil bir çimenlikte oynayan çocuklardan birisinin elbisesi kırmızı olursa, o çocuk hemen seçilir. Yeşil atmosfer, az oranda bulunsa bile kırmızıyı öne çıkartacaktır. Aşağıdaki resim 53 de görüldüğü gibi mavi ve mavinin yakın rengi morun farklı tonlarda kullanımı ile mavi rengin tamamlayıcısı olan turuncu ara rengin daha az oranda kullanımı turuncu rengi dikkat çekici duruma getiriyor.
   
Renklerin İnsanlar Üzerindeki Etkileri         
Renk duyguların temsilcisidir. Coşkuyu, dinginliği, kaosu, duygu karmaşasını, ifade etmenin başında gelir. İnsanlar duygularını çeşitli yollardan ifade ederken rengin özelliklerinden yararlandıkları gibi, belli renge sahip mekânlar da insanlar üzerinde farklı duygular yaratır.
Kırmızı, duyguları coşturucu bir renktir. Çekici kuvveti en fazla olan renktir. Etrafını etkiler. Kırmızı giyen bir insan, birçok kişi arasından hemen seçilir. Kırmızı mücadeleyi, hırsı, cesareti, canlılığı, aşırı isteği temsil eder.
Mavi, soğuk ve sakin bir renktir. Soyluluk ve dürüstlüğü temsil eder. Mavi renkli ortamlar insanda karar verme yetisini artırır, yaratıcı düşüncelerin açığa çıkmasını sağlar. 
Yeşil, ümidi, hayatı ve canlılığı, dinginliği temsil eder. Her insan dönem dönem doğanın içinde olmak gereksinimi duyar. Yeşilin çok kullanıldığı iç mekânlar bile insan üzerinde sakinleştirici, yatıştırıcı bir etki yaratır. Yeşil renk gri ile karıştırılınca tembellik, sarı ile karıştırılınca canlılık etkisi yaratır. Çalışma ortamlarında grileştirilmiş yeşil renkten kaçınmak gerekir.
Sarı, canlı ve neşeli bir renktir. Parlak sarı renkli ortamlar kan dolaşımı üzerinde olumlu etki yarattığından, insanların pozitif düşünmesine etki eder. Gri ile karıştırılınca etkisini kaybeder.
Turuncu, hareketi, canlılığı, yaşama isteğini doğuran bir etkisi vardır. Kahverengiye doğru gittikçe hareket etkisini kaybeder sükûnet vermeye başlar.
Mor, zenginliği ifade eder.  Mekânda belli yerlerde mor kullanılması coşku ve keyif yaratırken, geniş mor alanlar insanda hüzün, melankoli, umutsuzluk ve pişmanlık yaratır.
Beyaz,  içtenliği, saflığı, masumiyeti, temizliği çağrıştırır. Beyaz mekânlar insanda ferahlama duygusu yaratır.
Siyah, ciddiyeti, ağır başlılığı, durgunluğu, şiddeti, kederi temsil eder. Dekorasyonda küçük yüzeylerde kullanıldığında mekâna canlılık ve hareket getirir.
Gri renk olgunlu, temkinli ve rahatlığın simgesidir. Grinin yanına gelen canlı renkler grileri renklendirir. Örneğin Kırmızı yanında gri yeşillenir, yeşil yanında gri kızarır. Her renk gri yanında etken, gri ise edilgen durumdadır. Gri ağırlıklı bir ortamda kullanılan diğer canlı renk seçiminizle arzu ettiğiniz yaratılabilir.

DOKU
Doku diye adlandırılan yüzey yapısı, sahip oldukları nesnelere baktığımızda ya da nesnelerin yüzeyinde elimizi gezdirdiğimizde dokunma duyumuzla algıladığımız homojen pütürler, girinti ve çıkıntılardır. Dokuyu nesne yüzeyinde dokunma ve görme duyularımızla algılayabildiğimiz gibi yalnızca dokunma duyumuz da dokuyu kavramamıza yeterli olur. İlle de görmemiz gerekmez. Ancak bazı yüzeylerde elimizi gezdirirken hissettiğimiz sıcak ya da soğuk etki ya da kaygan yüzey etkisi doku değildir. Doku olabilmesi için mutlaka nesne yüzeyindeki pütürlülükleri, kabartıları görme ve dokunma duyularımızla hissetmemiz gerekir. Ancak kumaşın üzerindeki desenler doğal doku olarak kabul edilemez.
Dokuların Sınıflandırılması:   Dokular doğal ve doğal olmayan dokular diye ikiye ayrılır.
Doğal Dokular: Nesnelerin kendi doğal dokularıdır. Doğrudan nesnenin kendisine dokunulduğunda ya da bakıldığında fark edilir. Portakalın kabuğu ya da bir ağacın gövdesi doğal dokulara örnektir.

Yapay Dokular: Nesnenin kendi yüzeyinde oluşan gerçek dokuların yanı sıra yapay olarak oluşturulmuş dokularda vardır. Bir sanatçının yapıtının yüzeyine fırça darbeleri ve spatüla kullanarak boya sürüşü, kazıma ile oluşturulan yüzeyler ya da camların üzerindeki kabartma şekiller izleyende doku etkisi yaratır. Ancak bunlar nesnenin kendi dokusu olmadığından yapay dokular olarak adlandırılır.
Nesnel ve Görsel Dokular: İster doğal doku olsun, ister yapay doku eğer onu dokunma duyumuzla algılayabiliyorsak, yani nesnenin kendisine dokunarak bu dokuları hissedebiliyorsak bunlara nesnel doku diyebiliriz.
Birde yalnız görme duyumuzla algılayabileceğimiz dokular vardır. Bir dergi sayfasındaki resimde bulunan bir nesnenin doğal dokusunu görme duyumuzla fark edebiliriz. Ama elimizi dergi sayfasının üstünde gezdirdiğimizde yalnızca kâğıdı algılarız. Ya da dokulu bir yüzey üzerine kâğıdı koyarak, pastel boyayı bastırarak kâğıdın üzerine sürdüğümüzde, alttaki doku, kâğıda geçer. Bu yolla kâğıda transfer ettiğimiz nesnel dokuları da ancak görme duyumuzla algılayabiliriz. Dokunma duyumuzla algılayamadığımız, yalnızca görme duyumuzla algıladığımız dokuları da görsel dokular diye adlandırmakta sakınca yoktur kanısındayım.

Dokuların Perspektif Etkisi
a) Dokunun Kendi Etkisi: Nesnelerin sahip oldukları doğal dokular kuşkusuz ki nesneden nesneye farklılık gösterir.  Bazı dokular sert (kaba), bazıları orta serlikte, bazıları da yumuşak dokuya sahiptirler. Bunların her birinin etkisi farklı olur. Nesnenin yüzeyindeki homojen büyük alanlı pürüzler,  derin girinti ve çıkıntılar o nesnenin sert (kaba) dokuya sahip olduğunu gösterir. Sert (kaba) dokular nesneye uzaktan bakınca da kendini gösterir.  Bundan dolayı sert (kaba) dokulu cisimler olduklarından daha yakın görünürler, kompozisyonda öndelik etkisi yaratırlar. Pürüzlerin küçük ve birbirine yakın, çıkıntıların yüzeyden fazla yüksek olmadığı dokulu yüzeyler ise bunun tam tersini oluştururlar. Yumuşak dokuya sahip nesnelerin dokuları uzaktan fazla dikkat çekmediği için onlar oldukları durumdan daha uzak görünürler. Bir kompozisyonda (düzenlemede) kullanıldıklarında arkadalık etkisi yaratırlar. Orta sertlikte dokular sert (kaba) dokuya göre arkadalık,  yumuşak dokuya göre öndelik etkisi yaratır. 
Burada sözü edilen sert (kaba) doku ya da yumuşak doku ve yarattıkları öndelik arkadalık etkisi nesnelerin sahip olduğu madde ile ilgili değildir. Yukarıdaki iki farklı dokuya sahip plastik yüzey ve duvar örneğinde olduğu gibi sert ya da yumuşak doku, tamamen dokunun özelliğinden kaynaklanır. Yumuşak bir madde olan plastiğin sert (kaba) dokuya, sert bir yüzey olan duvar ise yumuşak dokuya sahip olabilir. 
b) Dokulu Malzemenin Renk Etkisi: Her nesnenin sahip olduğu dokulu bir yüzeyi olduğu gibi o nesne bir renge de sahiptir. Renkler konusunda değinildiği gibi sıcak ve soğuk renklerin öndelik (yakın) – arkadalık (uzak) etkileri olduğunu biliyoruz. Genel olarak kırmızı, turuncu ve sarı yani sıcak renklere sahip olan dokulu nesneler olduklarından daha yakın görünürler. Bir kompozisyonda (düzenlemede) kullanıldığında öndelik etkisi yaratırlar. Aynı şekilde mavi, mor ve yeşil renklere sahip dokulu nesneler olduklarından daha uzakta görünürler. Kompozisyon (düzenleme) içerisinde arkadalık etkisi yaratırlar.
 c) Dokulu Malzemenin Yüzey Etkisi: Nesneler doku ve renge sahip oldukları gibi nesne mat ya da parlak yüzeylere de sahiptirler. Parlak yüzeyler kompozisyon içerisinde öndelik, yakınlık etkisi, mat yüzeyler ise uzaklık, arkadalık etkisi oluştururlar. 
 d) Karşıtlık Etkisi: İki farklı doku türü (sert ve yumuşak doku) bir arada bulunduğunda birbirleriyle karşıtlık oluştururlar ve fazla kullanılan diğer az kullanılan doku türünü belirgin hale getirir. Bir kompozisyonda eğer izleyenin dikkatini kompozisyonun belli bir bölümüne çekmek yani yönlendirme yapmak isteniyorsa, bu etkiden yararlanılabilir. Sert (kaba) dokuların ağırlıklı kullanıldığı kompozisyon içinde yumuşak dokulu yüzeyler belirginleşir veya yumuşak dokulu yüzeylerin arasında alan olarak daha az yer kaplayan sert (kaba) dokulu yüzeyler hemen öne fırlarlar.
           Değişik doku türleri kullanarak oluşturulacak kompozisyonda önde ve arkada ya da başka bir değişle yakın ve uzak etkileri yaratılabilir. Bu etkileri yaratırken dokuların sert yada yumuşak olmasından, renklerin sıcak ve soğuk özelliklerinden ve yüzeylerin parlaklık ya da mat özelliğinden yararlanılır. Sert (kaba) dokular, sıcak renkler ve parlak yüzeylerle öndelik (yakın) etkisi, yumuşak dokular, soğuk renkler ve mat yüzeylerle de arkadalık (uzak) etkisi yaratılır. 
Çizgi doku                       kolaj doku

Kaynak: 
Oya ABACI, Temel Sanat Eğitimi, Morpa Kültür Yayınları